Kral Şakir’ 23 ülkede yayımlanıyor. Kitapları 5 milyon okura ulaşan Varol Yaşaroğlu’ndan samimi açıklamalar;
* Çizgi karakterlere hayat veren bir adam olarak hep hayal dünyasında mı yaşarsın?
Evet, çocukluğumdan beri (gülüyor)… Beni bir yere bırak, orada çizgi romanlar varsa, onlarla bütün günümü geçirebilirim.
* Nasıl başladı bu merak?
Annem çok ileri görüşlüdür. Ben çocukken çizgi romanlar dersleri etkiler diye düşünülür, çocuklara verilmezdi pek. Ama o benim ilgimi görüp bana her türlü çizgi romanı aldı. ‘Red Kit’, ‘Zagor’, ‘Mandrake’… Bunlar benim hayal dünyamı çok zenginleştirdi.
* İlk izlediğin çizgi film hangisiydi, hatırlıyor musun?
İlk göz ağrım ‘Pembe Panter’di, TRT’nin renkli yayına geçtiği dönemler… Şu anda ‘Kral Şakir’i yapmamı sağlayan şey de odur gerçekten. Sürekli defterlere, duvarlara onu çizerdim. Büyüdükçe de hayalim onun gibi hem büyüklerin hem çocukların izleyeceği bir şey yapmak oldu. Yani her şey ‘Pembe Panter’le başladı.
* Neydi ‘Pembe Panter’de seni etkileyen?
Çok cool bir havası var, olaylara bakış açısını seviyorum. En kötü olaylarda bile pozitifliğini koruyor, onun gibi olmak isterdim. Bir de Fil Necati gibi, onun gibi kaygısız olmak da iyi olurdu.
* Şimdi günde kaç saat çizgi film izliyorsun?
Çok izlerim, sadece çizgi Film de değil, fantastik filmleri de severim. Marvel karakterleri favorim, özellikle Wolverine.
* Bu çocuksu ruhla yaşamak nasıl bir şey?
Bu çocuksu ruhunu kaybetmemek güzel ama bu, şununla karıştırılmamalı; çocuk gibi değilsin. Yani çocuk gibi adam değilsin. Çocukların içinde merak duygusu vardır ya, o merak duygusu bende kaybolmadı. Birçok insan yetişkin olunca dümdüz işe gidip dönmeyi yetişkinlik zannediyor. İşin merak, tutku, oyun oynama kısımlarını kaçırıyorlar ve bence yanlış bir şey yapıyorlar. Ben bu ikisinin dengede olması gerektiğini savunuyorum.
* Çizgi filmlerin naif dünyasında yaşarken o dünyadan çıkıp bu dünyanın gerçekleriyle yüzleştiğinde ne hissediyorsun?
Hayata bakışım genelde pozitif. Kişisel farkındalığımın da artık iyi olduğu bir dönemdeyim. Genelde çözüm odaklıyım. Duygularımla mantığımı paralel yürütmeye çalışırım. Bir sorun varsa ve çözülebilecek bir şeyse, tamam. Ama onun dışında çok fazla kendimi paralamam.
* Çok pozitifsin, hayatı böyle yaşamak yine de zor değil mi?
Sürekli gülen, Polyannacı biri değilim. Tabiiki benim de acı çektiğim zamanlar oluyor ama bunu da ilerlemenin bir yakıtı olarak görüyorum. Hiçbir zaman acıyı beni yıpratan bir şey olarak almıyorum. Ben de birçok hata yapıyorum, bu hatalara üzülüyorum ama bu hataların üzerinde çok durmuyorum. Hemen o hatalardan ders alıp önüme bakıyorum.
* Peki, bu işin kadınlara çekici gelen bir yanı var mı?
“Kadınlar mizah yapanlardan hoşlanır” diye bir rivayet var. Evet, etkilediğim bir kişi var, o da eşim Aslı (Çini)… Onun bana ‘Kral Şakir’ çıktığından beri inanılmaz desteği olmuştur. Çünkü o da hep çok inandı. Hatta sinema filmlerinin yapılmasını da hep o istedi.
* Bu sene Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) iklim krizine karşı mücadeleyi desteklemek amacıyla ‘Şirinler’ ve ‘Angry Birds’ dışında bir de ‘Kral Şakir’i projenin parçası olmaya davet etti. Bu gelişme nasıl yaşandı?
Kalkınma Programı’nın Türkiye’deki temsilcisi Faik Uyanık, ‘Kral Şakir’i farklı ülkelerde de küresel amaçları doğrultusunda yayımlamak istediklerini söyledi. 17 küresel amaçları var: İklim eylemi, sudaki yaşam, karasal yaşam, erişilebilir ve temiz enerji, toplumsal cinsiyet eşitliği, nitelikli eğitim gibi… Biz de o amaçları bir takvimde topladık. Her sayfada bu amaçlara işaret eden bir karikatür var. Çocuklar onlara baktıklarında küresel amaçları alıyor. Bazılarının üzerinde de barkod bulunuyor, telefona okuttuğunuzda karşınıza konuyla ilgili ‘Kral Şakir’ videosu çıkıyor. Takvimin kapağı da Kral Şakir’in sürdürülebilir bir dünya mesajı veren son filmi ‘Geri Dönüşüm’ün afişi…
* Yeni filmi ne zaman izleyeceğiz?
Mart sonu gibi bitmiş olacak. Vizyona mı girecek, bir dijital platformda mı olacak belli değil.
* ‘Kral Şakir’ artık ‘Şirinler’ gibi bir dünya markası oldu mu?
Türkiye’de kesinlikle bir numaralı çocuk ve aile markası. Şu anda 23 ülkede, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yayımlanıyor. Cartoon Network dünyada ilk defa 8 ayrı lehçeye de çevirdi. Avrupa ve Amerika’ya da açılımımız güçleniyor. Dünya markası olmaması için hiçbir neden yok.
* Neden insanlar farklı ülkelerde de olsalar bu hikâyeleri seviyor?
Şu an işlediğimiz konular, her ne kadar bir Türk ailesini yansıtsa da aslında evrensel…
Zaten Amerikalılar çizgi filmlerinde kendi kültürünü, Japon animeleri kendi kültürlerini anlatıyor. Bence dünyada şöyle bir trend de var: İnsanlar farklı kültürlerin hikâyelerine, içeriklerine ilgi gösteriyor. Zaten Türk dizilerini de biliyoruz, bütün dünyada artık çok beğeniliyor.
* Bir çizgi filmi izlenir yapan nedir?
Çok parametresi var ama bence en önemlisi karakterler. Çizgi kalitesi de çok çok önemli. Benim çizimlerim şu an dünyadaki birçok çizgi karakterle yarışır, Fil Necati kadar sevimli başka karakter dünyada çok az.
* Neden başkarakterin adı Şakir?
O anlamda da bir ters köşe yarattık. İnsanlar önce anlayamadı. Şimdi imza gününe gelen çocuklar “Ben çocuğum olduğunda adını Şakir koyacağım” diyebiliyor.
* Neden konuşturmak için hayvanları seçtin?
Hayvanları çok seviyoruz. Zaten La Fontaine’den beri de hayvanlar insanlara her zaman anlatımda çok sıcak gelmiştir. Bir de çocuğun çizgi bir insan karakteriyle özdeşleşmesi bir hayvan karaktere göre daha zorlaşıyor.
* Kitaplar ve filmler de çok ilgi görüyor. Onlarda nasıl rakamlar elde ettiniz?
Kitaplarımız 5 milyon okuyucuya ulaştı. Bu gerçekten ciddi bir rakam. 10’uncu kitap pandemi ortamında çıkmasına rağmen ilk aşamada 200 bin basıldı.
‘Kral Şakir Korsanlar Diyarı’ filmi 2 milyon 100 bin kişiyle Türkiye’de animasyon dalında ‘Buz Devri’ filminin rekorunu kırarak tüm zamanların en çok izleneni oldu.
* Bütün bu başarıların karşılığını 2016’dan bu yana maddi olarak da aldınız mı?
Bu göreceli bir durum (gülüyor). Ama benim için kazancın anlamı bir sonraki filmimize yatırım yapmak. Gerçekten hayata bakışım bu… Yatım, katım olsun, dolaşayım gibi dertlerim hiç yok. Zaten tatil özürlü bir adamım. Eşim Aslı (Çini) beni sürüklemese evden çıkmam. Dünya çapında bir marka yaratmak en büyük mutluluğum olur.
* Peki geliri varsa, neden böyle bir sektör ülkede yok denecek kadar az?
“Biz de bir animasyon dizi yapalım, kabul ettirelim, acayip para kazanırız” gibi bir durum yok ortada. Bir animasyon projesi için animasyoncular, seslendirmenler vs. için birçok insan çalışıyor… Maaşları, sigortaları derken kanalın verdiği para bunu asla karşılamıyor. Çoğu zaman krediler alarak sürdürebiliyorsunuz. Bu sebeple, sabırla arkasında durulması gereken
bir iş. Yurtdışında bir girişimde bulunan
insanlar bazen 5-10 sene para kazanmamayı göze alabiliyor. Ben de çok
uzun yıllardır Türkiye’de bir animasyon sektörü olsun diye mücadele ettim.
20 sene para kazanmamayı göze alarak bu işe başladım. Ne zaman ki işinizin gerçekten bir marka değeri oluşuyor, o zaman lisanslı ürünleri yapılıyor, para kazanılıyor. 50’nin üzerinde şirketle işbirliğimiz var ve kitaptan oyuncağa, tekstilden kırtasiyeye 300’ün üzerinde ‘Kral Şakir’ lisanslı ürün var. Bu anlamda Kral Şakir yabancı lisanslı ürünleri geçerek Türkiye’nin bir numaralı çocuk ve ailesi markası konumuna yükseldi.
* Bundan sonra neler olacak?
‘Kral Şakir’, metaverse’e girecek, NFT’lerimiz olacak. ‘Kral Şakir’in tema parkları kuruluyor. Ayrıca ‘Süper 1 Takım’ adında ‘Kral Şakir’e kardeş yepyeni bir animasyon dizimiz ilerliyor. Babymall firması için yarattığım süper bir animasyon bebek karakterim de var: Bebektif!
Bizim güçlü yanımız mizah
* Şiddet sahnesi olan içerikler gündemde. Sen çocuklar için nasıl bir yol izliyorsun?
Birçok yabancı çizgi filmde aşırı şiddet eğilimleri var. Bazen gerçekten çocuklara zararlı olabilecek yayınlar çıkıyor. ‘Kral Şakir’ bu anlamda tertemiz…
* Sizin işlerin en çekici yanı ne?
Bizim güçlü yanımız mizah. Çocuklar hem kendileri çok gülüyorlar
hem de anne-babalarını buna ortak edip ailece gülüyorlar.
* Çocukların güleceği şeyleri nasıl yakalıyorsunuz?
Tabii ‘Kral Şakir’in arkasında devasa bir ekip var. Ben bunun görünen yüzüyüm. Ortağım Berk Tokay, Haluk Can Dizdaroğlu çok kreatif insanlar ve hepsi çocuk ruhlu. Zaten sürekli oyun oynarız, çocuklarla diyaloglarımız çok iyi. Çocuklarla aynı şeyleri okuyoruz.
* Çocuğun var mı?
Bizim çocuğumuz şu anda Kral Şakir. Çocuklarla çok iç içeyiz, gerçekten de gittiğim her şehirde benim çocuklarım var. İnanılmaz bir sevgileri var, o doyumu onlardan alıyoruz.
Animasyon dünyasında biraz ileriden gidiyordum
* İzmir, Gültepe’de doğdun… Çocukluk denince ilk hatırladığın şey ne?
Orası kurtarılmış bölgeydi. 12 Eylül zamanında tankların, panzerlerin girdiğini hatırlıyorum. Bayağı çatışmaların yaşandığı bir yerdi. Ama sıcak mahalle ve komşuluk ilişkilerini de derinden hissettiğim bir ortamdı.
* Nasıl bir çocukluğun oldu?
Babam rahmetli oldu, gemilerde makinist olarak çalışırdı. Uzak ülkelere gider, bana Türkiye’de olmayan figür oyuncaklar getirirdi, onlar benim hayal dünyamı çok tetiklemiştir. Annem ev hanımı. Ben sokakta oynayarak büyüdüm. Mesela karnımız acıkınca komşumuza giderdik, ekmeğe margarin sürer, üzerine şeker döker verirdi. Saklambaçlar, koşturmacalar…
* İTÜ İnşaat Mühendisliği okuyorsun. Neden o bölümü seçtin?
Aslında İTÜ İnşaat gibi bir yeri kazacağımı zannetmiyordum (gülüyor). Ama İTÜ İnşaat’ı kazanınca kolunda altın bilezik olur gibi koşullandırmalarla okula girdim. Zararı da olmadı. Analitik düşüncenin şu anki işimi yapma biçimime çok etkisi vardır. Ben bir sanatçı gibi düşünüyorum ama kalabalık bir ekibiz, 20’ye yakın personelimiz var ve şirketi yönetmek durumundayım. Okul sayesinde aslında hepsinin karması bir kişilik oluştu diyebilirim.
* Erdil Yaşaroğlu ile akrabalığın var mı?
Erdil benim kuzenim, dayımın oğlu. Annemle babamın soyadı aynı. Bu yüzden Erdil’i amcamın çocuğu sananlar oluyor. Üniversiteye başladığım ilk dönemlerde bir sene Erdillerde kaldım. Ona karikatürü ilk aşılayan da ben oldum. Erdil “Ben Varol’u kıskandım, onun karikatürlerini kopya ederek başladım” der zaten. Ama tabii Erdil’de o potansiyel olduğu için gerçekten Türkiye’nin bir numaralı çizerlerinden biri haline dönüştü.
* Peki başlarda yüzüne kapıların kapandığı oldu mu?
Hayatım yüzüme kapanan kapılarla geçti. O kadar çok projem vardı ki… 100’e yakın sunumumuz olmuş ilk yıllarda ve hiçbiri kabul edilmemiş.
Her yere gidiyor ve her yerden geri çevriliyordum. Ukalalık gibi algılama ama çizgi animasyon dünyasında biraz ileriden gidiyordum. Mesela “Olmaz bu” diyorlardı ama birkaç sene sonra söylediklerim trend oluyordu.
* Umudunu hiç kaybetmedin mi?
Hiç kaybetmedim. “İşinizi oyuna çevirin, sonsuz tatile çıkarsınız” derler ya… Ben o kafadayım. Bu işi büyük zevkle yapıyor, yolculuğu güzel
geçiriyorum.