Sürpriz finalli en iyi 5 suç filmi listesi. Film izlemeyi, özellikle de sürpriz finalli filmlere bayılanlar bu habere bayılacak. İzleyenleri şoke den sürpriz finali olan en iyi 5 suç filmi listesini Mehmet Açar yayınladı. Detaylar haberimizde…
En iyi filmler
Kuşkusuz bütün filmlerin final sahneleri belirli ölçülerde beklenmedik ve şaşırtıcıdır. Ama bazı finaller, bütün öyküyü yeni baştan düşünmemize yol açacak kadar sürprizlidir. Öyle ki, filmin teması hatta ana fikri bile bir anda değişir… Sürpriz sonlu ‘Terminal’in gösterime girdiği hafta finaliyle birlikte öykünün yön değiştirdiği suç filmlerini hatırladık.
1. CHINATOWN 1974
Yönetmen: Roman Polanski.
Robert Towne imzalı senaryoda Jake Gittes (Jack Nicholson), çoğunlukla zina davaları için çalışan, Los Angeles’lı vasat bir özel dedektiftir. Her zaman yaptığı gibi ‘evli erkeği sevgilisiyle yakalayıp’ fotoğrafını çeker ve işini tamamladığını düşünür. Ne var ki, adamın cinayete kurban gitmesiyle birlikte, şehrin yeni su sistemine ve rant peşindeki zenginlere kadar uzanan karmaşık suç ağının orta yerinde bulur kendini… Para hırsının yönettiği yozlaşmış çıkar ilişkilerinin sırlarını çözse de hiçbir şey finalde ortaya çıkan suçun karanlığına ve ürkütücülüğüne hazırlayamaz onu. Finalde Gittes’le birlikte biz de tarifsiz bir iç sıkıntısıyla kala kalırız Los Angeles sokaklarında…
2. YEDİ 1995 (Se7en)
Yönetmen: David Fincher.
Tecrübeli, sağduyulu dedektif Somerset (Morgaan Freeman), emekli olmasına günler kala genç meslektaşı Mills’le (Brad Pitt) birlikte bir seri katilin peşine düşer. Yalnız yaşayan Somerset, tam bir düşünce adamıdır, katilin zihnini okumaya, bir sonraki adımını kestirmeye çalışır. Yeni evli Mills ise kibirli, atak, hırslı ve sabırsızdır… Hıristiyan inanışındaki yedi ana günahı işleyen insanları özel mizansenler hazırlayarak öldüren katilin son adımını ne onlar ne de biz tahmin edebiliriz. Senaryo yazarı Andrew Kevin Walker’ın finali, bakış açımızı değiştirmez ve filmi yeniden seyrettirmemizi gerektirmez ama içerdiği sürpriz unsuruyla hafızamıza çakılı kalır. O anda en başından beri sadece bir polisiye değil, insan zaafları üzerine karanlık bir trajedi seyrettiğimizi de hissederiz.
3. OLAĞAN ŞÜPHELİLER 1995 (THE USUAL SUSPECTS)
Yönetmen: Bryan Singer.
Senaryosunu Christopher McQuarrie’nin yazdığı filmde, Verbal (Kevin Spacey) gemide gerçekleşen çatışmadan sağ çıkan tek kişidir. Aksak ayağı, mütevazı kişiliği ve saklamaya çalışmadığı zayıflıklarıyla kendimizi ona yakın hissetmekte pek zorlanmayız. Biliriz ki o her şeye tanıklık etmiş sıradan, basit bir suçludur sadece… Olağan şüphelilerin toplanmasıyla başlayan karmaşık suç entrikasının ve efsanevi suçlu Keyser Söze’nin gizemlerini polis merkezinde onunla birlikte çözmeye çalışırız. Finale kadar gözümüzde sadece duygusal bir anlatıcıdır Verbal. Ama popüler kültüre mal olmuş, defalarca parodisi yapılmış o son sahnede her şey aniden değişir. Verbal’ın anlattığı tüm öykü bulanıklaşsa da o ana kadar hiç farkında olmadığımız başka bir gerçek netleşir.
4. ŞEYTAN ÇIKMAZI 1987 (ANGEL HEART)
Yönetmen: Alan Parker.
Harry Angel (Mickey Rourke), serseri ruhlu, Brooklyn’li bir özel dedektiftir. Esrarengiz ve karizmatik müşterisi Louis Cyphre (Robert De Niro) tarafından Johnny Favorite adlı kayıp şarkıcıyı araması için görevlendirilir. Angel, soruşturmasının birçok aşamasında şiddet dolu cinayetlerle karşılaşır. Artık sadece Johnny’yi değil kendisini takip eden katilleri de aramaktadır… William Hjortsberg’in romanından uyarlanan filmin son dakikaları, sürpriz finallere henüz çok alışık olmayan 1980’li yılların seyircisi için tam bir şoktur. Alan Parker, hızlı kurgu tekniğiyle aslında başından beri burnumuzun dibinde olan ama Johnny’nin bakış açısını takip etmemiz nedeniyle bir türlü göremediğimiz gerçeği bize gösterir. Sorun sadece katilin hiç beklemediğimiz birisi olması değildir. Karanlık final, trajediyi derinleştirir ve her şeyi baştan seyretme arzusunu uyandırır.
5. AKIL DEFTERİ 2000 (MEMENTO)
Yönetmen: Christopher Nolan.
Daha ilk dakikalardan, yeterince tuhaf ve şaşırtıcı bir film seyretmekte olduğumuz aşikârdır… Senaryosunu Nolan’ın yazdığı film, finalden geriye doğru akar ve ana karakterimiz Leonard’ın (Guy Pearce) hafızası her 5 dakikada bir sıfırlanır; çünkü beyni yeni anılar oluşturma yetisine sahip değildir. Leonard bu sorunla baş etmek için farklı çözümler geliştirmiştir ve karısının katilini yakalamaya kararlıdır… Ama geçmişe doğru ilerledikçe, Leonard’ın gerçek trajedisi gözlerimizin önünde netleşmeye başlar. Sürpriz final, acımasız ve baş döndürücü olmasının yanı sıra öykünün neden tersten anlatıldığı dâhil zihnimizdeki birçok soruyu da yanıtlar.