Selin Yeninci geçen günlerde ‘Kurak Günler’ filmi için Cannes’daydı. Döner dönmez samimi bir röportaj veren Selin Yeninci’den samimi açıklamalar geldi.
* Son konuştuğumuzda “Her an istediğim her şey olabilirim” demiştin. Peki şimdilerde nasıl biri oldun?
Herhalde bu lafı oyunculukla ilgili, her karaktere girebilirim gibi bir yerden söylemişimdir. Beni sorarsan şimdilerde 2-3 yıl önceye göre daha rahatım diyebilirim. Her geçen gün de kendimle daha çok barışıyorum. Doğayla ilişkim daha çok gelişiyor, kendimi daha iyi tanıyor ve her gün keşfediyorum.
* Son zamanlarda sosyal medyana bakınca canlandırdığın karakterlerden farklı, bambaşka bir Selin var…
Ne gibi (gülüyor)?
* Seksi, çekici ve cool… Neler oldu sana?
Teşekkürler Hakancım! Aslında değişmek yerine var olan şeyi paylaşmaya başladım. İçime kapanmaktan vazgeçip “Bir dakika ya, ben oynadığım karakterlerden uzak, böyle biriyim. Bunu da rahatlıkla dünyayla paylaşabilirim” dedim.
* Neydi sana bunu söyleten?
İzmir’de doğdum, deniz kenarında büyüdüm; sporla, doğayla, sanatla aram hep çok iyiydi. Ama okulu bitirip İstanbul’a geldiğimde sanki bu şehre iş için gelmişim ve hemen bir şeyler yapıp dönecekmişim gibi hissediyordum. O yüzden tam potansiyelimi, İzmir’deki varlığımı burada yaşayamamıştım. Aslında ben hep böyle biriydim, sadece güvenli bir ortamım yoktu. Ya da bu kadar göz önünde değildim. Zamanla sosyal medyaya da alıştım.
* İyi bir oyuncusun, ödüllerin var ama dekolte giydiğinde haber ve sosyal medya gündemi oluyorsun. Bu sana ne hissettiriyor?
Hakan çok içten söyleyeyim mi ben daha dekolte giymedim. Bunu başlık yapmayacağından eminim (gülüyor).
* Umarım…
Bu bizim işin rutini zaten, dünyanın her yerinde oyuncular kıyafetleriyle ilgi çekiyor.
* Bunların haberleştirilmesi seni kızdırıyor mu?
Bununla ilgili hiçbir derdim yok, şu özgürlük seviyesinde olduğum için mutluyum. Sadece istediğim için, kendime yakıştırdığım şeyi giyiyorum.
* Şarkıcıların dekolteleri meslektaşları tarafından eleştirilebiliyor. Sen böyle bir baskı hissediyor musun?
İş hayatındaki bütün başarılı kadınlar bu tip baskılarla karşılaşıyorlar, ben cesur davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Kadın bedenine atfettiğimiz anlam belli ki bambaşka. Benim en büyük özelliğim çok hassas olmam. Seyircimle kurduğum ilişkide bana güveneceklerini düşünüyorum,
zaten o hassasiyeti onlardan 20 kat fazla düşünüp ona göre giyiniyorum.
“Hem av hem avcıyız…”
* Kendini seksi buluyor musun?
Benim için seksilik kendin olma hali. Şimdilerde iyi kalpli olmayı, başarıyı ve doğallığı seksi buluyorum.
* Emin Alper’in son filmi ‘Kurak Günler’de rol aldın. Filmin gösterimi için geçen günlerde Cannes’daydın. Neler yaşadınız?
Film gösteriminden sonra ayağa kalktık ve 10 dakika boyunca bütün seyirci bizi alkışladı. Dünyanın en prestijli sinema festivali Cannes’da oynadığım filmle yarışmak, dünya basınının karşısına çıkmak, kariyerini takip ettiğim oyuncularla aynı halıda yürümek, sohbet etmek harikaydı.
* Emin Alper’le yollarınız nasıl kesişti?
Emin zaten ‘Tepenin Ardı’ filminden beri bayıldığım ve filmleri için görüştüğüm bir yönetmendi. Günün sonunda bu kadar iyi bir hikâyenin bana teklif edilmesine çok sevindim. Geçen yaz ‘Bir Zamanlar Çukurova’nın çekimlerinin bitmesinin ertesi günü, sabah 10.00’da Emin’in kostüm provasına gittim. Filmde büyük bir rolüm olmamasına rağmen hep setteydim. Bütün aşamalarına şahit oldum ve senaryosu filmin ne kadar başarılı olacağını gösteriyordu.
* Nasıl bir yönetmen?
Emin’i çok seviyorum hem insan hem de yönetmen olarak. Onun bilgisine, sinema sevgisine, çalışkanlığına tanık olmak güzel bir deneyimdi.
* ‘Kurak Günler’ ne anlatıyor?
Bunları Emin’in anlatmasını tercih ederim. Ama en özet haliyle: Orta sınıf bir ailede yetişkinliğe adım atan, hukuk mezunu karakterimizin Anadolu’ya tayini çıkar. Bu yeni yolculuğunda kendi kültürünü ve ülkesinin gerçeklerini -av, avcı, kurban kavramları eşliğinde- keşfeder.
* Av ve avcı hikâyesi dedin. Sen av mısındır avcı mısındır?
İstediğim şeyi gidip almakla ilgili avcıyım. Ama hayatta dualite diye bir şey var. Hem av hem avcı, kusursuz bir dengedeyiz hepimiz.
* Filmde sen nasıl bir karakteri canlandırıyorsun?
Hakime hanımı oynuyorum, adı Zeynep. Sıkıcı bir evliliği var. O da yaşadığı coğrafyada işini yapmakla ilgili bir depresyona girmiş. Kendi yaşının enerjisini yaşayamıyor ve kendinden büyükmüş gibi davranıyor. Bence filmdeki en belirsiz karakter. Bir kez daha Emin’e teşekkür ederim harika bir oyuncu yönetimi vardı ve beni çok iyi yönlendirdi.
Çizgi film seslendirdim
Annem her pazar sabahı radyoda klasikleşmiş bir çocuk programını dinletirdi bize. Bir gün “Çocuk seslendirmeciler aranıyor” diye bir anons duyduk. Hemen başvurduk. İlk aşamayı geçtim, altı ay hocalardan eğitim aldım. Ardından bir yandan TRT’de çalışmaya başladım, bunu Karşıyaka Belediye Tiyatrosu’ndaki çocuk oyunlarıyla destekledim. Çizgi film seslendirme, radyo programları, sunuculuk ve tiyatro oyunlarıyla yıllar geçti. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde oyunculuk bölümüne başladım. Okul bittikten sonra İstanbul’a geldim.
Kadın olmaya bayılıyorum
*‘Annenin Sırrıdır Çocuk’ dizisinde de annelik ve kadın olmak üzerine bir hikâye anlatılıyor. Bebek isteyen bir anneyi canlandırırken hiç anneliği sorguladın mı?
Annemle, ailedeki dişi enerjiyle ilgili bir gün bir yolculuğa çıkacağımı biliyordum, bu iş biraz vesile oldu. Anneliği ve kadınlığı sorguladım. Kendi hayatımı, annemle kurduğum ilişkiyi. Anneliğe atfedilen o tuhaf kutsallık baskısını, neden o zamana kadar anne olmayı hiç hayal etmediğimi…. Her gün bebekle çekim yapıyorum bayağı vakit geçiriyorum, bu konuda kötü olduğumu düşünüyordum, hiç öyle değilmişim. Benim annem o kadar iyi bir anne ki üzerimde ‘onun kadar iyi olabilir miyim’ baskısını da hissediyordum. Şimdi bu konuda çok daha sağlıklı fikirlerim var.
*Kadın olmak zor mu sence?
Kadın olmaya bayılıyorum. Ama ben insanları cinsiyetleri üzerinden değerlendirmiyorum. Ruhlarına, var oluşlarına, ürettiklerine ve hayata sundukları katkıya bakıyorum. O yüzden kadın ve erkek olmanın iyi ve kötü yanlarının hâlâ konuşuluyor olması bana gerçekten tuhaf geliyor. Ama evet, eril bir sektördeyiz, “Kadınlar şöyledir, böyledir” gibi birtakım önyargılar olabiliyor ya da herkesin klişe kadınlık şablonuna uymuyorsanız yeteri kadar kadın olmamakla suçlanabiliyorsunuz. Ben bunların bana ya da bir başkasına en ufak imasını gördüğümde üzülmüyorum. Karşımdakinin ne kadar bilgisiz olduğunu fark edip o kişiyle iletişimime mesafe koyuyorum. Evet, eril bir dünyada yaşıyoruz ama yeteri kadar cesaretle her şey çözülebilir.
* Bir röportajında “Rekabet duygusu çok yukarıda ve çiğ” demişsin. Neden böyle dedin?
Bu işi nerede, kim olarak yaptığımız çok önemli. Kendimi hep üretken, yaratıcı biri olarak tanımladım. Şimdilik bunu oyunculukla ifade ediyorum. Yarın bir kitap yazarım, bir film yönetirim, kendimi asla kısıtlamış değilim. Ama en eğlenerek yaptığım iş şu an bu. Bayılıyorum yani, o kadar doğru bir meslek seçtim ki… Benim sahip olduklarım bunlar, kapasitem bu, kaşım, gözüm bu… Olduğum halimle mutluyum ve yeterliyim yani bir başkasıyla yarışmama gerek yok. Çünkü zaten o başka bir varlık, farklı deneyimleri, değişik bakış açısı var. Ama sen eğer kendi varlığını kabul etmediysen sektör seni birileriyle otomatik olarak yarışa sokuyor.
* Nasıl yani?
Bizim işin doğası seçilmek üzerineymiş gibi yansıtılıyor. Tercih edilmek için de yarıştırılıyoruz. Bu bence bizim işin en üzücü tarafı ama bunu birlikte aşmak lazım.
* Sen aştın mı?
Valla “Yüzde 100 bunu aştım” diyemem ama o yolun kararlı bir yolcusuyum. Tabii ara ara düşüyorum, sürekli dışarıdan bir uyaran geliyor. Bence kadın dayanışması sektörde birazcık da bu yüzden zayıf.
* Neden, bu yarıştırma yüzünden mi?
Evet. Birbirimizi tebrik edemiyoruz. Biri lansman yapmış, bir markayla anlaşmış ya da şu filmi yapmış, mükemmel… Onun için sadece sevinebilirim ve güzel şeyleri kendim için de ondan aldığım ilhamla dileyebilirim. Ama biz o rekabet duygusu yüzünden birbirimizi tebrik etmiyor, desteklemiyoruz.
* Senin rakibin kim?
Benim derdim, yolculuğum, eğlencem hep kendimle.
* Yıllardır ekrandasın. Ekranda hep güzeli mi görmek istiyoruz yoksa bu algı da kırılmaya başladı mı?
Şu an bu sektörün kadınlara yaptığı en büyük şey gençlik ve güzellik baskısı. Kadınlara en güzel, en popüler, en genç oldukları zaman boyunca iş yaptırıyorlar. Belli bir yaşın üzerinde çalışan kadın oyuncu yok denecek kadar az. Bu Hollywood’da da böyle. Okuyan, kendini, varlığını geliştirmeye çalışan, gittikçe sadeleşmekle ilgilenen bir kadın oyuncu olarak söylüyorum, bunu değiştirmeye ve dediğin gibi kırmaya başladık. Farkındaysan son 4-5 yıldır olan bir şey bu. Ben de bunun üzerine düşünmeye başladım.
* Bir çözüm buldun mu?
Bu sadece işinde çok iyi olmakla mümkün. Çok iyi olursun kimse senin kaşınla gözünle ilgilenmez çünkü güzellik de geçicidir, her şey gibi. Seyirci zaten artık başka özelliklere de bakıyor.
* Neye bakıyor?
Öncelikle samimiyet ve gerçek duygular görmek istiyor, yalanı izlemek istemiyor. O yüzden benim ilk hedefim kimseyi kandırmamak ve karakterin hep samimi olmasını sağlamak.
Alicia Vikander ile kırmızı halıda olmak çok güzeldi
* Gördüğünde gözünü alamadığın şey nedir?
Jennifer Lawrence, her yönüyle çok iyi bence.
* Kendinde en ayrıcalıklı bulduğun yerin neresi?
Kalbimi seviyorum ben, iyi kalpli biriyim. Bazen hissettiğim şeyleri yakalıyorum ve yaşadığım tüm bu güzel duygular için kendimle gurur duyuyorum.
* Bir ünlüyle ilgili en unutulmaz anın…
Cannes’te yaşadım. Oscarlı Alicia Vikander gerçekten bayıldığım bir oyuncu. Diğer favori oyuncum
Michael Fassbender ile evlenip çocuk yaptı. Harika bir dünyası var. Onunla aynı kırmızı halıda olmak, birbirimizi filmlerimize davet etmek, kıyafetlerimize övgü yağdırmak çok güzeldi. Bir anım daha var aslında.
* Onu da anlatsana…
5 yaşındayken İzmir Fuarı’na Seda Sayan ve Mahsun Kırmızıgül gelmişti. Mahsun Kırmızıgül beni kucağına alıp elime kırmızı bir gül vermişti. Seda Sayan, Mahsun Kırmızıgül, ben ve elimde kırmızı bir gül…
* En utanç verici anın…
ODTÜ Uluslararası İlişkileri kazanmıştım ailem oraya gitmemi istiyordu ama ben konservatuar istedim ve sınava girdim. Ya kazanacak
ya da uluslararası ilişkiler okuyacaktım. Okula giriş sınavlarında doğaçlama jürisindeki hocam “Beni şaşırt” dedi. Bir an durdum. Sonra sahneden inip hocanın önündeki çayı aldım, gözünün içine baka baka bardağının içine tükürdüm.
* Bunun üzerine seçildin mi?
Evet, çünkü bayağı şaşırdı. Üç saniye durdular, ortamda bir sessizlik oldu. O süre boyunca utançtan geberdim. Bir sınavı bu kadar ihtişamlı kaybetmek ne kötü olurdu. Ama sonra gülmeye başladılar meğer hocam çay bağımlısıymış benim haberim yoktu. “Okul hayatın boyunca bütün çaylarımı sen getireceksin” dedi ve ben dört yıl boyunca günde 10-11 bardak çay taşıdım ona.
* Google’da adını arattığında Selin Yeninci “Eşi kim”, “Ne zaman boşandı” gibi sorular çıkıyor. Sen evli misin ya da ayrıldın mı?
Acaba benimle evlenmek isteyenler ilk oraya mı yazmışlar (gülüyor). Ben evlenmedim, boşanmadım hatta şimdiye kadar hiçbir ilişkimle ilgili bir kez bile haber olmadım ve buna da her zaman çok dikkat ettim.
* Şimdi bir ilişkin var mı?
Şu an bir ilişkim yok.
* Aşk seni nasıl biri yapar?
İlk anlarda biraz saçmalıyorum. Normalde aşırı kontrollü biriyim, onu kaybediyorum,
yer ayağımın altından kayıyor. Bir de ketum ve iş odaklı biriydim ama şu an hayatımın tam dönüştüğü bir dönemindeyim. Açıkçası âşık olduğumda nasıl biri olacağımı ben de artık pek bilmiyorum.
* Nasıl biri seni kendine âşık eder?
Sorumluluk alabilen, hayatı seven ve eğlenceli biri olmasını tercih ederim. Yanında yüzde 100 kendim gibi hissetmem de önemli.
* Sosyal medyada aldığın en garip teklif neydi?
Evlilik teklifleri alıyorum (gülüyor).
* Bir erkekte neye tahammül edemezsin?
Yalana… Bir de biz oyuncuyuz tüm zamanımız gözlem yaparak geçiyor, az çok biri bir şey anlatırken hangi duyguda olduğunu kestirebiliyorum, yalanı da hemen yakalıyorum.