Ekranda başarılı oyunculuğu ile dikkat çeken isimlerden biri olan oyuncu Şebnem Dönmez, gündemde yer almaya devam ediyor! Hürriyet’ten Hakan Gence, ünlü oyuncu Şebnem Dönmez ile farklı bir röportaj yaptı. İşte Şebnem Dönmez’in çok konuşulacak röportajı…
Oyuncu Şembem Dönmez’den Sevenlerine Müjde!
Başarılı oyuncu ‘Çakallarla Dans 5’ filmiyle yeniden hayatımızda…
16 yaşında şöhret basamaklarını tırmanmaya başladı. Geçen 26 yılda yıldızı parladığı dönemlerde hep bir yolunu bulup ortadan yok oldu. Tam unutuldu derken küllerinden yeniden doğdu. Şebnem Dönmez, bugünlerde Kanal D’de yayımlanan ‘Yeni Bir Ben’ isimli programıyla ve bu hafta vizyona giren ‘Çakallarla Dans 5’ filmiyle yeniden hayatımızda. Onunla buluştuk, yaşadığı dönüşümü, aşkı ve ‘çakallık’larını konuştuk.
26 yıldır hayatımızdasınız. Zirveye çıktığınız dönemlerde hep bir anda ortadan kayboldunuz. Bu gelgitlerin nasıl bir hikâyesi var?
– Benim hayatım kendini yeniden, yeniden ve yeniden doğurmakla ilgili. Hep bir doğum süreci. Hep bir dönüşüm. Mükemmel olmayan hali dönüştürme yolculuğu. Ama nihayetinde eşsizliği ve mükemmelliği yaşamanın hikâyesi bu.
Neden stabil kalamıyorsunuz?
– Kiminin hayatının merkezi paradır, kiminin ailedir, köklenmedir, kimininki kariyerdir, şöhrettir. Benim ilgimi çeken de kendimi geliştirmek. Planladığım bir şey değil. Böyle olageldi.
Kariyerinizi o kadar da önemsemiyorsunuz öyleyse…
– Benim için hayatın tek amacı kariyer olsa onu sürekli katlayarak ileri götürürdüm. Bu laftan kariyeri önemsemediğimi çıkarmayın. Ama benim her şeyle kurduğum farklı bir ilişki var.
Ne gibi bir ilişki bu?
– Kalbim bir şarkı söylüyor. Çok şükür ki o şarkıyı duyabiliyorum. O şarkı beni nereye götürüyorsa oraya gidiyorum. “Hadi şimdi çok çalışacağız” diyor, tüm varlığımla orda oluyorum. Sonra o şarkı, dünyada herhangi bir yer adı söylüyor, “Hadi oraya gidelim” diyor, planlıyor ve zamanı gelince gerçekleştiriyorum. İşte ben bu dansla besleniyorum.
Görünenin ötesinde de bir varlığım var
Dönem dönem saçlarınızı kısa kestirdiniz. “Mutsuz kadın saçıyla oynar” denir. Mutsuz bir dönemden mi geçtiniz?
– Saçlarım ‘Medcezir’ dizisinin olduğu dönem sarıydı ve feci şekilde yanmıştı. Dizi bittikten sonra saçlarımı kestirip kendi rengine bırakmak istiyordum. Avustralya yolculuğu planlamıştım, uzun süre dönmeyecektim. Orada yaşayan Chanel diye bir arkadaşım var, âşık olduğu adam birdenbire kayboldu ve bedeni hâlâ bulunamadı.
Chanel’in saçları rastaydı. Bu kaybın yaşandığı dönemde benden evvel saçlarını kazıtmıştı. Yolculuğa çıkarken onunla konuştuğumda, “Sıfıra vurdurmak içsel olarak bir dönüşüm yaratıyor” demişti. Hem saçlarım çok yıprandığından hem de onun deneyiminin etkisiyle seyahate çıkmadan önce saçlarımı üç numaraya vurdurdum.
Türkiye’nin en güzel kadınları listelerinde ilk sıradaydınız. Güzellikle ilişkiniz şimdi nasıl?
– Bu, benim için büyük bir anlam ifade etmiyor. 12 yaşından beri hem ailem hem çevrem bana güzel olduğumu hissettirdi. Bense hep kendimi besleyip başka noktalara gitmek isteyen biri oldum.
Yaş aldıkça korkmadınız mı?
– 30’ların ortasında kırışıklıklar başlayınca “Ne olacak” diye düşündüm. Arkadan yeni isimler geliyor, acayip acımasız bir rekabet ortamı var. Bu yüzden birkaç sene kimseye çaktırmadan buhranlı geçti. Ama sonra “Ben bundan çok daha büyük bir şeyim” dedim. Görünenin ötesinde de bir varlığım var. Bunun farkındalığıyla bir karar verdim. Kaç yaşına gelirsem geleyim; 60 yaşında da, 70 yaşında da güzel olacağım. Güzellik bence bir karar meselesi, içten gelen bir hissediş.
‘Çakallarla Dans 5’ bu hafta vizyona giriyor. Orada sizi nasıl bir karakterde göreceğiz?
– 90’lı yıllarda Kemancı Bar’a takılan ‘Marjinal Müjgân’ isimli bir karakter. Rock’n roll takılıyor. Çocuk yapacağı birini arıyor. Şevket Çoruh’un oynadığı Gökhan karakteriyle tanışıyor. Bir gece birlikte oluyorlar ve Müjgân ortadan kayboluyor. 18 yıl sonra boyu kadar kızıyla ortaya çıkıyor. Eğlenceli bir film oldu.
Siz ne kadar rock’n roll ruhlusunuz?
– Bilmem. Tam olarak öyle hissetmiyorum. Rock’n roll, klasik, geleneksel, çocuksu… Hepsinden biraz biraz var.
Peki filmden yola çıkarak sorayım, çok çakallıklarla karşılaştınız mı?
– Tatlımmm! Bu şehirde yaşarken çakallarla karşılamamak enteresan olurdu.
Siz ne kadar çakalsınız?
– Ben işi bilip işe gitmeyenlerdenim.
Nasıl?
– Sezgilerim kuvvetli. Bir çakalı 150 metreden tanıyabilirim. Bana çakallık yapıldığında öfkelenme modundan da artık çıktım. Bunu görüp hiç enerjimi vermeden oradan yavaş yavaş uzaklaşıyorum.
Kanal D’de ‘Yeni Bir Ben’ isimli programınız devam ediyor. Programda nasıl bir yerde duruyorsunuz?
– Kadınların dönüşmek için geldikleri bir program. Beni çeken de bu oldu. Tuvana Büyükçınar ve Raşit Bağzıbağlı’yla birlikteyiz. Onlar modacı, teknik yerlerden işe yaklaşıyorlar. Ben bir oyuncu olarak orada sadece kıyafetleri yorumlamıyorum. Kadınların dış görümüyle birlikte içten dönüşümü konusunda yarışmacıları cesaretlendirmeyi amaçlıyorum.
Aşkla ilgili geldiğiniz nokta ne?
– Benim vereceğim cevaplar sıkıcı olur Hakan!
Olsun...
– Kendini sevemeyen birisinin başkısını sevemeyeceğine inanıyorum. Yani diyorum ki aşk denen hikâye kendinden başlıyor. Kendini sevebilme kapasitenden… Sevgiyi formlar ötesi bir yerden algılayabilen kişi gerçek aşkı bilebilir gibi geliyor bana. Aşk dediğimiz şey biriyle birlikte olmaktan çok daha büyük bir hal. Amma velakin kastettiğin noktadan baktığımda şöyle söyleyebilirim; kendimi içinde hayal edebileceğim birliktelik, koşulsuz sevgiyi tam olarak yaşayabileceğim bir ilişki olabilir.
Şimdi öyle biri var mı?
– Yok. Çünkü ne istemediğimi iyi biliyorum.
Nedir istemediğiniz?
– Ne bileyim, bu o anda beliren bir şey. Anlatması zor.
Çocuk sahibi olmak istiyor musunuz?
– Şöyle bir şey gözlemledim, aynı yaşta olduğum birçok kadın arkadaşım, biyolojik zamanları geldiği için, annelik duygusunu tatmak için, ömür boyu sürmeyecek ilişkilerinde çocuk yaptılar. Ben yapmadım. Bir çocuğum olursa babasıyla beraber büyütmek istedim. Çocuk yapmak insanın başına gelen bir şey bence. Benim başıma gelmedi. Bununla ilgili bir pişmanlık hissi yaşamıyorum. Çünkü benim için hep gidilecek yerler, yapılacak işler vardı. İlgim hep dönüşmek ve dönüştürmek üzerineydi. Ama çok istersem, bir çocuk evlat edinebilirim. Bunu yaşayarak göreceğiz.
Sevgi haznem gittikçe büyüyor
40’lı yaşların insanın kendini keşfiyle ilgili bir dönüm noktası olduğu söylenir. Siz bu süreçte kendinizle ilgili nelerle yüzleştiniz?
– 40’lı yaşlarda sevgi haznem büyüyor. Bu sevebilme gücü kendi kendini yaratan bir şey. İçsel dinamonu hareket ettirip kendinden enerjini almaya başladıkça nerede yaşadığının önemi de kalmıyor. İçinde saf, naif ve zengin bir hayatın olunca kalbin neredeyse evin de orası oluyor. Öyle hissediyorum. Bir berraklık var. Kendi istediğim sularda ve istediğim yerlerde geziniyorum. İstemediğim hiçbir şeyi yapmıyorum. 40’lı yaşların özeti bu benim için.
Bu uyanışın sebepleri arasında merak sardığınız yoga ve meditasyon var mı?
– Umarım uyanmışımdır. Yoga ve meditasyon sonradan merak sardığım bir şey gibi görünüyor ama bu ruhsallık ve varoluşun hayatımda bir mesele haline gelmesi 19-20 yaşlarıma tekabül eder.
Müzik dinlemek kadar şarkı söylemekten de zevk alıyorum. Hatta ayda bir-iki kere sevdiğim yerlerde sahne bile alıyorum. Aralık ayında Teşvikiye Divine’da ve Karaköy Opps’ta sahneye çıkacağım…