“Ah Nerede” dizisinin genç oyuncusu Oktay Çubuk geçtiğimiz gün Hakan Gence ile samimi bir söyleşi yaptı. Özel açıklamalarda bulunan Oktay Çubuk “Anda kalmayı severim” dedi. İşte ünlü oyuncunun o röportajı;
‘Bir Nefes Daha’ filmiyle SİYAD’dan En İyi Erkek Oyuncu, Altın Koza’dan En Umut Veren Genç Erkek Oyuncu ödüllerini aldın. Önceki projende Haluk Bilginer’le oynadın. Şimdi ‘Ah Nerede’ dizisinde başrolsün. Bu yükselişle gelen ün seni korkutuyor mu?
Özellikle ‘Baba’nın sezon finaline doğru insanlar beni daha çok tanımaya başladı. Şu an için beni rahatsız eden bir şey yok ama ileride ne olur bilmiyorum. Çok dikkat çekmeyi sevmiyorum, bir anda üç kişi kafasını çevirip bakarsa gerilebiliyorum…
O zaman biraz yanlış bir meslek seçmişsin…
Alışılamayacak bir durum yok diye düşünüyorum. Bunu belki ileride konuşmamız lazım.
Altın Koza ödül törenine gitmemişsin. Neden?
Gidemedim. Çok yoğun bir set temposu vardı, ödül kazanıp kazanmayacağımı da bilmiyordum. ‘Duran’ın setindeydik. “Ödül töreni var, gitmek istiyorum” dedim, “Biraz zor olur Oktay Bey” dediler. İçimde kaldı mı? Tabii kaldı, artık şart oldu bir ödül daha kazanmak. Bu kez gidip onu alacağım.
Nasıldır İzmirli olmak?
Üniversiteyi bitirene kadar İzmir’de yaşadığım için İzmirli olmak dışında bir his nasıldır bilmiyorum. Çok eğlenceli bir hayattı. Arkadaşlarla vakit geçirebildiğimiz, eğlendiğimiz, farklı şeyler yapabildiğimiz, özgür olduğumuz ve güvenli bir alandı. Ama bir yandan da bir fanusun içinde yaşamak gibiydi.
Neden?
Kötü anlamda söylemiyorum ama biz orada çok kapalı yaşıyormuşuz, Türkiye’nin geri kalanından biraz kopukmuşuz sanki… İstanbul’a gelince ‘Dünya benim düşündüğüm gibi bir yer değilmiş galiba’ dedim, hayat bambaşkaymış, onun farkına burada vardım.
Hep sinema odaklıydım
Ailen ne iş yapıyordu?
Babam aile işiyle ilgileniyordu, fabrikası vardı. Annem eğitimci, şimdi Robert Kolejleri’nde müdürlük yapıyor.
Maddi durumu iyi olan bir aileden geliyorsun ama şimdilerde sabah akşam setlerdesin…
Sırtımı dayayabileceğim maddi bir güç yoktu. Ben liseye geçtiğimde annemle babam ayrıldı, babamın işleri biraz kötüye gitti. Annem ve abim kendi işlerinde başarılılar ama aileden gelen büyük bir malvarlığından bahsetmek zor.
Sen anneyle mi kaldın?
Annemle. Babamla çok görüşemedik. Araya mesafeler girdi.
Amerikan Koleji’nden sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünü birincilikle kazanıyorsun. Çalışkan bir öğrenci miydin?
Hayır, derslerim kötüydü hatta. Hayatımda iki dönem ders çalıştım, biri orta sonda lise sınavına hazırlanırken, biri de lise sonda Üniversite sınavına hazırlanırken. Odaklandığım zaman oldu. Yoksa lisede bütünlemeye falan kalıyordum, daha çok haytalık, haylazlık peşindeydim.
Sen de çocukluktan beri oyunculuk hayali kuranlardan mıydın?
5-6 yaşlarındayken annem ve abimle sinemaya giderdik. Annem filmlerin altyazılarını okurdu bana. Sonra okumayı öğrendim ve daha çok sinemaya gitmeye başladım. Yani hep sinema odaklıydım. Tabii oyuncu olmak istiyordum ama kamera önüne karşı biraz çekingendim, ‘Acaba ben bunu yapabilecek kadar iyi miyim’ durumum vardı. Konservatuvarı hiç düşünmemiştim, çünkü bu ailemin kabul edeceğini düşündüğüm bir fikir değildi ama sonra üniversite sınavına girdim, Türkiye derecesi yaptım. Dereceyi aldıktan sonra güç elime geçti, ailem hukuk okumamı istiyordu ama ben sinema ve televizyon okuyacağımı söyleyerek İstanbul’a geldim.
İşimi çok seviyorum
İstanbul’da nasıl keşfedildin?
Geldiğimde oyunculuk kursuna yazıldım. Altı ay sonra başka bir yerde eğitime devam ettim. Atölyedeki hocam beni bir deneme çekimine yolladı. Öyle başladım. İlk işim ‘Cennetin Gözyaşları’ydı.
Geldiğin noktada bu meslek sana ne ifade ediyor?
Oyunculuk çok okumayı, çok seyretmeyi, görmeyi, duymayı, farkında olmayı gerektiriyor. Bunlar hayatta en keyif aldığım şeylerken bunu meslek olarak icra etmek paha biçilemez bir durum. İşimi, sette bulunmayı, ekiple, oyuncu arkadaşlarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum, senaryo okumak da hoşuma gidiyor.
Belki azıcık hedonistim
Seni hiç tanımayan birine kendini nasıl anlatırsın?
Ben bir yolcuyum, bugün varız, yarın yokuz… Şu an neyse gördüğün, oyum.
Sen kendini nasıl tanımlarsın?
Kendimi tanımlamayı seven biri değilim. Arkadaşlarım rahat biri olduğumu söyler. Ben kendimi yapıcı olarak nitelendirebilirim. Sorundan ziyade çözüm odaklı düşünmeyi tercih ederim ve anda kalmayı, anın keyfini çıkarmayı severim, belki azıcık hedonistim. Sağına soluna bakına bakına gezinip hayatın tadını çıkaran insanlar vardır ya, ben de öyle sağa sola bakayım, yürüyeyim falan seviyorum.
Arkadaşlarının sende değiştirmek istediği özellik nedir?
Bazen sabırsız olabiliyorum. Bir de bazen biraz fevri davranabiliyorum.
Totem ya da takıntıların var mı?
Yok ama denedim. Mesela “Bu kolye benim uğurlu kolyem olsun” diyorum, sonra bakıyorum başıma kötü bir şey geliyor, o zaman uğurlu değil yani…
En son neye ağladın?
Dedeme, onun adı da Oktay. COVID oldu, yoğun bakıma kaldırıldı. Doğum günümdü. İstanbul’da kar fırtınası vardı, evde tek başımaydım. haberi alınca ağladım, dedemi çok severim, aramızdaki bağ çok farklıdır. Neyse ki kurtuldu, 94 yaşında.
Bir ünlüyle yaşadığın anın…
Mikonos’ta bir akşam futbolcu Juan Mata’yı gördüm ve yanına gidip “Beşiktaş’a gel” diye adamı kilitledim. Adamı afakanlar bastı (gülüyor).
Yaparken yakalandığın ve en utandığın şey…
Valla normalde yere çöp atmayı sevmem ama bazen yere çöp atarken biriyle göz göze geldiğimde utanırım.
Yapmaya başlayınca duramadığın bir şey söyle.
Dondurma ve tatlı yemek.
Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Yastık olurdum, başını koysun.
Ferit, tam oynamak istediğim bir rol
Diğer işinden sezon arasında ayrıldın ve ‘Ah Nerede’de başrole geçtin. Başrole geçmek korkuttu mu seni?
‘Baba’ dizisi benim için çok güzel ve özel bir işti. Ama ‘Ah Nerede’nin senaryosunu okuduğumda bu işi gerçekten çok istedim; çünkü tam benim oynamak istediğim bir karakterdi. Tabii hem başrol olmak hem de Türk sinemasında özel bir yeri olan bu projenin günümüz uyarlamasında yer almak epey bir sorumluluk hissettirdi.
Ferit çok çapkın. Sen de öyle misin?
Yok. Ben Ferit gibi çapkın değilim. Bana çapkınlığından ziyade tavrını benzetiyorlar.
Diziniz, başrolünde Tarık Akan’ın oynadığı filmden uyarlama. Üzerinde baskı hissettin mi?
Baskı değil, sorumluluk hissettim ve bu beni daha çok adapte etti. Tarık Akan’ın canlandırdığı bir karaktere hayat vermek mutluluk ve onur verici. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Tam bir jön karakteri canlandırıyorsun. Sence sen jön müsün?
Bu projeye kadar hiç jön rolü oynamamıştım. İlk İstanbul’a geldiğimde insanlar bana “Senden üstü açık arabalı, zengin, kötü çocuk çok iyi olur” diyorlardı ama şimdiye kadar balıkçı oldum, madde bağımlısı rap’çi oldum, fakir boksör oldum, mutaassıp ailenin çocuğu oldum… Galiba şimdi zamanıymış.
Hayatımıza birçok yeni oyuncu giriyor. Kendini farklı kılmak için neler yapıyorsun?
Oyuncu koçuyla çalışıyorum, kitaplar okuyorum, çok izliyorum. Kendimi her an gelişmeye açık durumda tutuyorum. Çok önemli yönetmenler ve oyuncularla çalıştım. Onların da bana büyük katkısı oldu.
Hiç ahlaksız teklif almadım
Ferit çok yakışıklı ve kızlar ona hasta. Sen hep talep gören bir erkek miydin?
Yok, hep ilgi gören biri değildim. Liseye başlayana kadar da çok kiloluydum,
105-106 kilolardaydım. Lise dönemi zayıfladım ama yine de öyle çok ansızın büyük bir ilgiyle karşılaşmadım. Üniversiteye geçtikten sonra galiba yüz hatlarım biraz daha oturmaya başladı.
Şöhretle birlikte kadınların sana olan ilgisinde neler değişti?
Şu an cevap verebileceğim bir soru olduğunu düşünmüyorum çünkü şöhretin etkisiyle hayatımda bir şey değişmedi. Kadınların da bana karşı tutumlarının şöhretle orantılı bir şekilde değiştiğini düşünmüyorum.
Nasıl kadınlar ilgini çeker?
Doğal ve eğlenceli, yani beraber vakit geçirmekten keyif aldığım, aynı zamanda olabildiğince doğal, duru bir güzelliği olan kadınlar ilgimi çeker.
Romantik mi yoksa realist misin?
Çok yansıtmıyor olabilirim ama romantiğim.
Ahlaksız teklif alıyor musun?
Hayır, hiç ahlaksız teklif almadım, Instagram’dan belki anonim hesaplardan tek tük mesajlar gelmiştir. Ama öyle açık net bir teklif gelmedi.