Aşk 1001 dizisindeki uyumlarıyla çok beğenilen Kaan Urgancıoğlu ve Pınar Deniz’den samimi açıklamalar geldi. İşte ikilinin verdiği o röportaj;
‘Yargı’, bir arada olduğunuz ikinci proje. İlk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz?
Kaan Urgancıoğlu: İlk kez ofiste karşılaştık.
Pınar Deniz: Hayırrr, ofisin tam girişinde karşılaştık!
Kaan Urgancıoğlu: Aa, evet. Birbirimize elimizi uzatarak yaklaşırken Pınar elini yukarıdan kaldırdı ve yukarıda tokalaştık. “İlişkiye yukarıdan mı başlarsın” dedim. O da gülmeye başladı.
Nasıl bir ikili oldunuz?
Pınar Deniz: Enerjik ve yüksek bir insanım. Kaan’ın da enerjisi yüksektir ama sakin tarafı ağır basıyor. Birbirimizi partner olarak tamamladığımızı, iki farklı enerjinin uyumunu yakaladığımızı düşünüyorum.
Kaan Urgancıoğlu: Evet, Pınar devamlı enerjik, yüksek, sette sürekli şarkı söylüyor mesela, her gün başka şarkıyla geliyor, dilimize devamlı abuk sabuk şarkılar takılmasına neden oluyor (gülüyor).
Pınar Deniz: Evet, 24.00’ten sonra “Hooop, hadi bakalım” diye yükseliyorum. Sanırım yanımdakileri yükseltmeyi seviyorum. Kaan’la birbirimizi dengeliyoruz. O yüzden onunla çalışmayı seviyorum.
Bu Kaan’la ilk röportajımız. Bana hep dışarıdan çok ‘cool’ görünür. Peki senin gözünden nasıl biri?
Pınar Deniz: Kaan ‘cool’ biri. Bunu hayattaki tavrında da oyununda da görebilirsiniz. Bunun yanı sıra insanları çok iyi çözümlediğini düşünüyorum. Karşısındakinin niyetini gördükten sonra söyledikleriyle ilgilenmiyor. Karşısındakine güveniyorsa asla soğuk değil.
Kaan Urgancıoğlu: Bana çocukluğumdan beri yeni tanıştığım herkes “Seni önce soğuk buluyorduk” der.
Bu duruşun sebebi ne?
Kaan Urgancıoğlu: Bu, benim hayatta kalma mekanizmam. Alanımı korumak, zarar görmemek için yaptığım bir şey.
Kaan, biraz önce sohbet ederken karanlık taraflarınla alakalı şeyler söyledin. Biz ekranda sizin ışıldayan yanlarınızı görüyoruz, karanlık taraflarınızı anlatır mısınız?
Kaan Urgancıoğlu: Herkesin karanlık tarafı var. Demek istediğim, aslında onunla bir şekilde yüzleşmemiz gerektiği… Ben de acı ya da tatlı, bununla olabildiğince yüzleşmeye çalışıyorum.
Pınar Deniz: Tabii karanlık tarafım var ama bunlar hep kendimle alakalı şeyler. İstemsiz bir şekilde kendimi çok uçlarda gördüğüm zamanlar var. Bunun, dengesizlik olarak nitelendirebileceğimiz bir yansıması olabiliyor zaman zaman. Dengemi bulmak üzere çalışıyorum.
‘Yargı’da bir cinayet sonucu yolları kesişen savcı ve avukatı canlandırıyorsunuz. Siz bu hikayeyi nasıl anlatırsınız?
Pınar Deniz: Ben tuttuğunu koparan bir avukat, Kaan kurallara bağlı bir savcı olarak hikayedeyiz. Bir atışmayla başlayan hikaye benim karakterimin kural tanımazlığı ve onun karakterinin kuralcılığıyla çatışırken kendimizi bir cinayetin merkezinde buluyoruz. ‘Tanıyorum’ dediğimiz çoğu kişiyi tanımadığımızı gördüğümüz, her insanın çok fazla sır taşıdığını gösteren bir hikaye.
Kaan Urgancıoğlu: Hepimizin peşinden koştuğu adaletin, kendi en yakınlarımızın başına bir şey geldiği ve çalışmadığı noktalarda ‘biz ne kadar vicdanımızla hareket ederiz ya da adaletin yerine gelmesini ne kadar isteriz’ sorusunu soruyoruz. En yakınımızı önce kurtarır, sonra mı sorarız “Niye böyle bir şey yaptın” diye, yoksa direkt adalete teslim edebilir miyiz?
Sizin yakınınızdaki biri suç işlese ne yaparsınız? Adaleti kendiniz mi ararsınız?
Kaan Urgancıoğlu: Bu zihnin değil, içgüdülerin bir anlık refleksle verebileceği bir cevap.
“Bu dizide birçok kişi aslında göründüğü gibi değil” dedik. Sizce ne kadar maskeli ve sahte hayatlar yaşıyoruz?
Kaan Urgancıoğlu: Her şey kendi gölgesiyle var olur. O yüzden, daha çok maskeli yaşamaya başlamamız bir o kadar maskesizleşmeyi de getiren bir şey. İnsanların artık bu maskesizliğe daha çok ihtiyacı olmaya başladı. Doğaya, toprağa dönmeye başladılar.
Siz bunu ne kadar başarıyorsunuz?
Pınar Deniz: Toplumda yaşarken kendi dünyanı koruyabilmek adına bazen bir maske takınman gerekiyor. Ama ben çocukluğumdan beri samimi olmayan hiçbir şeyden etkilenmiyorum, sevmiyorum.
Kaan Urgancıoğlu: Ben de maskemi samimiyet karşısında çıkarmayı yeğliyorum. Çünkü o maskesiz halin kırılgan ve herkesin önünde açılacak bir şey değil.
Pınar Deniz: Ben, net ve düz insanları çok seviyorum. Olduğu gibi ve gerçek… O yüzden gerçek kalmaya çalışıyor ve gerçek kalan insanlarla oluyorum.
Dizinin sözü: “Ailenden birine ait olan utanç, ömür boyu gölgen olur.” Gerçekten ailenizdeki birinin utancı sizin de utancınız olur mu?
Pınar Deniz: Ben duruma biraz bireyci bakıyorum. Herkesin birey olduğunu; annemin, kardeşimin günahının kendi günahları olduğunu ve herkesin kendi günahlarından sorumlu olduğunu düşünüyorum.
Bir diğer işiniz de birlikte rol aldığınız ‘Aşk 101’. Onun yeni sezonunda bizi neler bekliyor?
Kaan Urgancıoğlu: ‘Aşk 101’de işlerin çığırından çıktığı, rezonansın gittikçe yükseldiği bir sezon bekliyor.
Pınar Deniz: Kırılmaların yaşandığı bir sezon bu. İlk sezona göre daha fazla karakter kendi doğrularıyla çakışıp birçok kırılma yaşıyor.
Yeni dizinizde birbirinden farklı karakterler adeta birbirini çekiyor… Aşk da aslında zıtların çekimi midir?
Kaan Urgancıoğlu: Güçlü enerjiler zıtlıklardan çıkar. Bir atom bile zıtlıklarla var olabiliyor. Çarpışmalar çok değerli şeyler. Ama tabii insanlar arasındaki sürdürülemez aşk ne kadar değerli, onu da sormak lazım. Çünkü bir noktadan sonra uyumlu olmak önemli hale geliyor. Sonuçta elektron ve proton zıt ama bir atom içinde kalmaya hemfikirler.
Sizce aşk nasıl yaşanmalı?
Kaan Urgancıoğlu: Bilen kitap yazsın.
Pınar Deniz: Tutkulu. İki kişi arasındaki tutku benim için çok önemli. Ben aşık olunca dünyadaki her şey yok oluyor ve tek ikimizin arasındaki enerji oluyor.
Hayatlarınızın nasıl dönemlerindesiniz?
Pınar Deniz: Yorgun ama mutlu… Birçok proje aynı döneme denk geldi. Zamanla bir yarış hali var ama bununla birlikte bu döneme, ‘Aşkın Kıyafeti’ sinema filmini, şu an vizyonda olan ‘İnsanlar İkiye Ayrılır’ı, bir reklam kampanyasını ve ‘Yargı’yı sığdırdığım için şanslı ve mutluyum.
Kaan Urgancıoğlu: En yoğun senem. İki filmde oynadım, bundan önce de Aslı Enver’le ‘Sen Yaşamana Bak’ filminde rol aldık. ‘Aşk 101’ ve reklam kampanyası var. Yoğun, keyifli, çok ritimli, ayak uydurmaya çalıştığım, güzel geçerse hediyesinin bol olacağını düşündüğüm bir dönemdeyim.
Kaan bir röportajında “Hayatı defter spirali ya da telefon kablosu gibi görüyorum” demişsin. Pek anlayamadım…
Kaan Urgancıoğlu: Spiralde o kordonu takip edersen hiç aynı yerde kalmazsın. Hep yukarıya doğru devam edersin. Baktığında aynı kutupları dönersin ama aynı şeyi yaşamazsın, öğreti genişleye genişleye gider ve bakarsın ki sonunda bambaşka bir yerdesin.
Pınar Deniz: Kaan’ın söylediği şey bana ‘Samsara’ belgeselini hatırlattı. Orada her şeyin döngüden ibaret olduğu anlatılıyor. Bence zaten hayat; doğum, yaşam ve ölümden oluşan bir döngü. Bir yolculuktayım, hayatıma gelenler, gidenler, duraklar, çukurlar ve çıktığım merdivenler var. ve hayatımın hep dolu olmasını ve hep dönüşmeyi diliyorum. Güne “Bugünün mucizesi ne olacak” diye başlıyorum. Yolda yürürken bir ağaca, ilk defa bakıyormuşum gibi bakıyorum ve onun bana bir şey öğrettiğini fark ettiğimde ağlamaya başlıyorum.
Nasıl yani? Yolda yürürken ağaca bakıp ağlıyor musun?
Pınar Deniz: Ooo, nelere ağlarım, bir bilsen!
Garip değil mi?
Pınar Deniz: Hayır, hislerim çok yüksek. Mesela bir ölüm gördüğümde hiçbir şey hissetmiyorken, bir kedinin orada kötü durumda olması bana kendimi çok kötü hissettirebilyor.
Peki, hayatta öğrendiğiniz en önemli şey nedir?
Pınar Deniz: Hiçbir şey göründüğü gibi değil ve hep bir değişimin içindesin. Başıma ne gelirse gelsin, o şey beni dönüştürüyor ve dönüştüğüm kişiyi aslında kabul etmem gerektiğini düşünüyorum.
Kaan Urgancıoğlu: Söylediğimiz her şey kendimizle ilgili.
Diziniz adalet, adil olma gibi konuları da işliyor. Sizce ne kadar adil olmayı başarıyoruz?
Kaan Urgancıoğlu: Vicdanımız kadar… Her canlı vicdanı kadar adil olabilir ve insanlık adil olmakta eksik olduğu için inançlarımız var. Bence, adil olan inançlara ihtiyacımız var.
Pınar Deniz: Aslında çok saf bir öze doğuyorsun. Fıtratın çok temiz. Hayatta büyüdükçe kirlendiğimizi ve çok fazla doneyle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Nasıl desem; büyüdükçe toplum kavramı giriyor, kurallar giriyor devreye ve seni başka bir şeye dönüştürüyor. Yoksa özünde çok adil ve vicdanlı bir insan olabilirsin.
‘Yargı’ bir kadın cinayetiyle başlıyor. Günümüzde de sık karşılaştığımız konular; kadına şiddet, kadın cinayetleri… O haberler size ne hissettiriyor?
Pınar Deniz: Sosyal medyaya bakarken artık karın ağrısı ve kalp çarpıntısı hissediyorum. Kendime ‘Bakmayacağım çünkü elimden bir şey gelmiyor olması beni çok korkunç hissettiriyor’ diyorum. Ama elimden ne geliyorsa da yapmaya çalışıyorum tabii. Mesela şiddet içeren işleri, özellikle kadına şiddet içeren hiçbir projeyi kabul etmiyorum. Bunu yapımcıya da direkt söylüyorum zaten. Öyle bir sahne olduğunda “Ben bu sahneyi oynamayı tercih etmiyorum ve lütfen siz de bu sahneyi çıkarın” diyorum. Ama ne oluyor? Yine o işler yayımlanmış oluyor televizyonda. Hepimiz kendi alanımızda sorumluluğumuzu bilirsek, bu durumu normalize edecek projelerden ben oyuncu olarak, o yönetmen olarak, diğeri yapımcı olarak uzak durursa, bir yerlerde değişim başlayabilir. Projelerin isimlerini telaffuz etmemize gerek yok, hepimiz biliyoruz. Maalesef ki beni de uygun gördükleri projeler bunlar. Ama ben Pınar olarak güçlü kadın hikayeleri anlatmak istiyorum. Karşıtı olduğum bir dünyanın inşasında var olmak istemiyorum ve “Bu projede olmam” diyebilmek, bir oyuncu olarak bu konunun karşısında durabilmek istiyorum.
Kaan Urgancıoğlu: Bir tek toplumsal da değil bu. Bütün dünyanın yönetilme biçimi güç odaklı ve güç de çok eril bir şey. Maalesef bizim gibi toplumlarda daha fazla olmak üzere biz, güçlü erkekler olmak üzerine yetiştiriliyoruz. Aslında zamanla o kadar da güçlü olmadığımızı ya da bir kadının bizden daha güçlü olduğunu anladığımızda ne yapacağımızı şaşırıp kontrolsüz şeyler yapabiliyoruz. Ama artık dünya daha dişil ve yaratıcı bir yere doğru gidiyor, buna inanıyorum. Artık şefkat yükseliyor, anaerkillik artıyor. Çok inanıyorum ki tüm dünyada kadınlar artık dümenin başına geçecekler.