Bir süredir gözlerden uzak bir yaşam sürdüren Ferhat Göçer geçtiğimiz gün röportaj yaptı. Samimi açıklamalarda bulunan Ferhat Göçer “Aşk ruhun vahşi atı” sözleriyle gündeme damgasını vurdu. İşte Ferhat Göçer’in o açıklamaları;
Kısa arayla ikinci albümünüz çıktı. Boş duramayanlardan mısınız?
Duramazdım! Diyeyim. 25 yıl bilfiil eşek gibi çalıştım. Ayda üç gün eve gidebiliyordum. 1986 tıp fakültesi girişim, 1988’de konservatuara başladım. Öğrenci evinde yaşıyorduk. Topkapı’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi vardı. Kadıköy’de de Devlet Konservatuarı. Sabah 7’de başlardı koşturma önce okula gelirdim dersler bitince 16.00 gibi doğru konservatuara. Akşam vapura biner Kadıköy’den Eminönü’ne geçer, oradan otobüsle Bahçelievler’deki eve. Uyuya kalırdım vapur iki kez gider dönerdi. Asistanlık dönemimde aynıydı. Haydarpaşa Numune Hastanesi birinci cerrahinin en altı morgun yanında bir minibüsüm vardı onun içinde yatardım. Her sabaha karşı orada vefat edenlerin yakınlarının ağlama sesiyle uyanırdım.
Bir koltukta iki karpuzu nasıl taşıdınız?
Birini bırakmayı beceremedim. Bugünkü Ferhat konuşsa ben şahsen bunu bir daha yapmam. 25 senemi hatırlamıyorum düşünün. Yaşamadım gibi bir şey oldu. Oradan oraya koştur. Yaptığım hiçbir şeyin tam olarak tadına varamadım. Bir koltukta iki karpuz olmuyor. Çok uzun süre kendimi hep kandırdım.
Şimdi nasıl hissediyorsunuz?
En sakin dönemimi yaşıyorum. Çok çalıştım büyük emek sarf ettim. Bir emekle buraya geliyorsunuz. Yetenekmiş şansmış bunların hepsi yardımcı rollerde. Ana oyuncu emek hayatta. Emek yapmadan bilgi olmadan gerisi yalan. Emeğin nefesi tükenmez. Benzini bitmez.
Hayatınızın dönüm noktası hangi an?
Müzik benim var olma sebebim. 34 yaşında artık ümidimi kesmiştim. İkinci evliliğimi yaptığım İngiliz vatandaşı olan eşimle yurtdışına yerleşip sadece hekimlik yapmayı düşünmeye başladım. Müziği hayatımdan çıkartmak üzere olduğum bir noktaya doğru ilerliyordum. Çünkü umudumu kaybetmeye başlamıştım. Son bir deneme yapmak istedim. Ne olursa olsun albüm çıkaracağım dedim. Kırılma noktası 2005’te 35 yaşındayken ilk çıkan o ilk albümdür. O şarkılar tutmasaydı ben şuan Londra’da bir genel cerrahi uzmanı olarak çalışıyor olurdum.
Yeni albümün ismi oldukça iddialı ‘Bana Aşkı Yaşat’ diyorsunuz. Kime bu çağrı?
Sevdiğine çağrı haykırış. Ben seninle aşkı yaşamak istiyorum diyor. Şarkılar yaptım beni dinleyenlerin beğeneceğini ümit ediyorum ve onlarla 28 Mayıs itibariyle dijital ortamda paylaşacağım. 1,5 yılımı aldı bu 9 şarkıyı hazırlamam. Benim de besteci ve söz yazarı olarak yazdığım eserleri de paylaşmış olduğum bir albüm oldu. Amacım ruh halimi de anlatmaktı. Şakir Askan, Zeynep Talu, Saadettin Dayıoğlu, Cenk Kandıralı, Hasan Kaplan, Neşe Seçil Tokat, Levent Gürsel gibi kıymetli üstatlarla çalıştık.
Nasıl bir tat bırakacak bu albüm dinleyenlere?
Sıkıntılarına yardımcı olabilecek iyi bir yol arkadaşı diyebilirim. Moral olacak güç olacak bundan eminim. Çünkü bu pandemi sürecinde yaşadığımız bütün sıkıntıların tortusu ve dışa vurumu var albümde. Yalnız olmadıklarını ve güçlü hissedecekler. İddialı bir laf ama pandemiyi içlerinde psikolojik olarak bitirecek bir albüm diyebilirim. Silkelenecekler. Ben inanıyorum artık pandeminin bundan sonraki süreci bizi üzmeyecek. Hayatımızı artık yavaş yavaş geri kazanmamız gerekiyor.
Aşk şarkılarının sevilen ismi olarak aşkın sırrını çözdünüz mü?
Ben aşkı büyük bir belirsizlik olarak değerlendiriyorum. İçinde öfke hasret sevgi var. Tek kelimeyle ruhtaki fırtına hali. Aşkın sırrını çözemedim ama bence aşk ruhun vahşi bir atıdır. Siz sevgi saygı hoşgörü ve anlayışla kuşatmadan bu atı sürmeye kalkarsanız sizi uçurumdan sürükler.
Nelere asla tahammülünüz yok?
Takiye ve ikiyüzlülüğe asla tahammülüm yok. Olduğundan farklı görünenlere tahammülüm yok. Çok az arkadaşım var. İnsan severim ama etrafındaki duygusal ve çıkarsal kirliliği görmeye başladığınızda daha seçici olmaya başlıyorsunuz.
Ferhat Göçer Yeni Yetenekler Arıyor…
Her şey normal giderse konser ve turne çalışmanız var mı?
Gerek bu yeni albüm vesilesiyle gerekse pandemi öncesi hazırlamış olduğum Sabahattin Ali Aldırma Gönül oyunun büyük turnesine ve konserlere 16 Temmuz itibariyle başlıyorum.
Şarkılar eskisi gibi dillere pelesenk olmuyor mu?
Çok normal. Ne oluyor ki? Dijital dünya diye bir şey çıktı artık gündemi dijital belirliyor. Bu değişime ayak uydurmak zorundasınız. Dijital dünya daha özgür. Televizyondaki hiçbir şeyin geçekliğinden emin değilsiniz. Televizyonda çıkan insanlar çok düşünerek konuşuyorlar.
Televizyon izlemiyor musunuz?
Hiç izlemiyorum. Haberleri sosyal medyadan takip ediyorum. Televizyona karşı bütün samimiyetimi kaybettim. 4-5 yıldır hiçbir haber programı izlemedim. Ben televizyonunu ve orada çıkan herkesin ya tetikçi ya algı manipülatörü ya korkak olduğunu düşünüyorum. Aksini söyleyen yalan söyler. Söylediği cümleleri emin olun 30 defa düşünüp çalışıyorlar.
Sanatçılar ve müzisyenler bu süreçte unutuldu mu?
Stüdyo olmasaydı ben de kafayı üşütmüştüm. Sahne yok üretim yok. Ekonomik boyutu çok daha başka. Enstrümanlarını satan, intihar eden müzisyenler, esnaflar var. MSG ve POPSAV’da yöneticiyim ve bu zor dönemde 1,5 milyona yakın kaynak üretip paylaştık. Elektrik faturalarını ödeyemeyen doğalgaz faturasını verdiğimiz destekle ödeyenlere şahit oldum. Daha çok sahip çıkılmalıydı. Birkaç arkadaşımızın intihar etmesine engel olabilirdik yapamadık. Suçlamak için söylemiyorum bencil olamamak lazım esnafta kan ağlıyor.