Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden Yusuf Sezgin, 50. sanat yılını geride bıraktı. Yaklaşık 300 filmde farklı karakterlere hayat veren sanatçı, kendi dönemlerinde çekilen filmlerin tadını seyircinin günümüzde bulamadığını söylüyor.
1946 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Yusuf Sezgin, 1962 yılında Dormen Tiyatrosu’nda Bulvar adlı oyunda tiyatro sahnesine çıkar ve yine aynı yıl Vakko’nun ilk erkek mankeni seçilir. Ancak Sezgin’in içine artık sinema aşkı düşer. SES mecmuasının düzenlediği ‘Kapak Yıldızı’ adlı yarışmaya katılarak finalist olmayı başarınca yapımcıların dikkatini çeker ve sinemadaki ilk filmi ‘Kavgasız Yaşayalım’da rol alır. 300’e yakın filmde seyirci karşısına çıkan Yusuz Sezgin; Türkan Şoray, Filiz Akın, Selma Güneri, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor, Nebahat Çehre gibi oyuncuların karşısında rol aldığı filmlerde farklı karakterlere hayat verir. 2006’da 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde meslek hayatının 43. yılı dolayısıyla Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü, 2010’da ise 17. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Altın Koza Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün sahibi olur. Sinema oyuncularının hem sektör hem özlük haklarıyla ilgili sorunlarını başarıyla gözlemleyen Yusuf Sezgin, 2000 yılında Sinema Oyuncuları Derneği’nin (SODER) yönetim kurulu başkanlığına getirilir ve 12 yıl görev yapar.1966’da sinema sanatçısı Selma Güneri ile evlenen Sezgin’in bu evlilikten doğan Umut Sezgin adında bir oğlu bulunuyor.
Yeşilçam dediğimiz sürece canlı şahitlik etmiş, içinde rol almış birisi olarak o dönemden günümüze sinema sektörünü anlatır mısınız?
Sinemamız geçen senelerde 100’üncü yılına girdi. Ama bizim çalıştığımız 60’lar 70’ler dönemi daha farklıydı. Şimdi teknoloji çok ilerledi. O zamanki imkânlarımız bu kadar güçlü değildi. Biz kendi kostümlerimizle oynardık, makyajımızı kendimiz yapardık. Birbirimize çok düşkündük, saygılıydık ekip arkadaşlarımıza. Kamera arkasında ve önünde aramızda birlik beraberlik vardı. Günümüzdeyse teknoloji ilerledi, sponsorlar çoğaldı. Filmlerde kostümler geliyor, makyözler geliyor, yemekler vs. aklınıza gelebilecek her şey önünüze sunuluyor. Bizim dönemimiz böyle değildi. Biz sıcak yemeği bile çok zor görürdük. Genelde ekmek arası ve yanında karpuzla öğünü tamamlardık. Şimdi imkânlar daha güzel daha geniş ama toplumdan da duyduğuma göre bizim o dönem ki dizilerimiz siyah beyaz olmasına rağmen, renklisi olsun çok oynuyor TV de ve hala çok ilgi görüyormuş. Karşılaştığımda ya sizin çektiğiniz filmler-diziler neymiş ne kadar güzelmiş hikâyeleri gibi yorumlar alıyorum. Şimdi de güzel şeyler yapılıyor; genç arkadaşlarımız var, yeni ve başarılı yönetmenler var. Ancak bizim dönemin tadı hala halkın damaklarında kalmış bir lezzet.
Dizi ve sinema sektörünü günümüz koşullarında nasıl buluyorsunuz?
Sinema ve dizi sektöründe hem yasal iyileştirmelerin olduğunu hem de artık oyuncuların bilinçli oldukları için daha iyi şartlarda çalıştığını düşünüyorum. Fakat Türkiye’de prosedürler devreye giriyor ve yasal işlemler çok ağır yürüyor.
Artan oyuncu sayısının nedeniyle bu oyuncuların yaptıkları işleri değerlendirir misiz?
Artık çok sayıda açılan üniversite ve liselerde yetişen birde onlara gönüllü arkadaş eklenince piyasada çok fazla oyuncu aktris oluyor. Ancak bizim sinema filmlerinde oynadığımız dönemdeki tadı veremiyorlar; çünkü aldıkları eğitim akademik, hiç çıkaklık yapmıyorlar, benimsemiyorlar, bir macera tanınma yolu olarak bakıyorlar. Bir de şu durum var artık hikâye bitti. Bizim eski Türk Filmlerinin hikâyelerden yola çıkıp ortaya hikâye çıkarıyorlar. Bu da hem izler kitleyi hem oynayanı olumsuz intibaha götürüyor.
Günümüzde dizilerin artması fazla izlendiğiyle mi alakalı? Filmler için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Günümüzde diziler ön plana çıktı. Sebebi rahat olması evinde oturduğu yerden izliyor seyirci. 2014’ün sonlarında Kültür Bakanlığının 100’üncü yılına katıldığımda açıklandı çok mutluluk verici bir olay sinema seyircimiz 60 Milyon’a çıkmış. Bu Türkiye için çok büyük bir aşama. Televizyon dizileri eskisi kadar güncel değil bakıyorum sezon başı 100’ü 150’yi görmüş ve sezonu 20 diziyle kapatıyorlar.
Sinemayla ilgili üye veya yönetici olduğunuz kuruluş ile STK’lardan bahseder misiniz?
1988 de kurulan Sinema oyuncuları derneğinin içindeyim ve 2000den SODER Sinema Oyuncuları Derneği’nin de başkanlığını yapmaktayım. Derneğin sosyal hakları, emeklilikleriyle ilgileniyoruz. Şu an üyelerimizin içinde emekli olmayan yok. Ülkemizde Demirel’den bugüne ne kadar Cumhurbaşkanı- Başbakan varsa bizim sektörde emeklilik konusu üzerinde durmadılar. Günümüzde telif haklarıyla ilgili gelişmeler oldu. Avrupa Birliği nedeniyle Türkiye’ye de sunuldu bu haklar. Bizim sadece telif haklarıyla ilgilenen “Bir Oy” adında örgütümüz mevcut. Bizim çektiğimiz, oynadığımız filmler yayınlanıyor, izliyorsunuz. Bunlarda bizim artık telif hakkımız var. Aynı şekilde yurt dışında oynatılan dizi ve filmlerimiz için telif haklarımızdan faydalanıyoruz.