Burcu Biricik: Entelektüel birisi değilim! Televizyon ve sinema dünyasının aranan yüzlerinden birisi olan Burcu Biricik, 2019’da hem ekranda hem de yeni filmiyle vizyonda yer alacak. Yeni filmi “Çiçero” ile 18 Ocak’ta sinema severlerle buluşmaya hazırlanan güzel oyuncu, verdiği röportajda samimi açıklamalar yaptı. Yeni projelerinden çocukluğuna, evlilik hayatından yeni filmine kadar birçok konuda samimi açıklamalar yapan ünlü oyuncu, bakın neler anlattı…
Burcu Biricik’in iç çamaşırlı sahneleri yürek hoplattı
Burcu Biricik: Entelektüel birisi değilim! Başarılı oyunculuğu ile olduğu kadar güzelliği ile de dikkat çeken ünlü oyuncu Burcu Biricik, 2019’a hem sinema hem de ekranda yer alarak giriş yapıyor.
18 Ocak’ta yeni filmi “Çiçero” ile sinema severlerle buluşmaya hazırlanan güzel oyuncu, Hakan Gence’ye verdiği röportajda samimi açıklamalar yaptı.
İşte Burcu Biricik’in keyifli bir sohbet havasında geçen o röportajı…
Erkek çocuğu halimi seviyorum
Üç sene önce ilk karşılaştığımızda diziniz ‘Hayat Şarkısı’ yeni başlamıştı. O günden bugüne başrollerin aranan ismi oldunuz. Hayatınızda neler değişti?
– Medeni halim değişti, evlendim. Büyüdüm, olgunlaştım. Bu arada şartlar değişse de çevremdeki negatif olaylardan etkilenmeden, deyim yerindeyse at gözlüğü takarak kendi yolumda gitmeyi ve çalışmayı öğrendim.
Dergi kapaklarını süslerken sizi kimileri seksi, kimileri masum diye sıfatlandırdı…
– Aslında hepsinin birleşimiyim, hepsi benden çıkıyor. İnsanların hem masum, hem seksi kıza inanıyor olması da benim için şans. Peki sence?
Aslında maskülen ve erkek çocuğu havanız var…
– Net! Ben kendimi feminen değil, maskülen olarak tanımlıyorum. Beni tanıyanlar da bunu bilir. Kadınlık, bakım, moda, konuşma, tavır, tarz… Bunlar bende hep daha maskülen. Erkek çocuğu halimi seviyorum.
Kimseye el uzatmadan yetiştim
Çekimlerde ve galalardaki havalı kadın evde salaş takılıyor… Eşiniz için zor olmuyor mu?
– Aynen öyle. Eve girdiğim an eşofmanlar giyiliyor. Eşim Emre (Yetkin), “Seninki hep sokağa. Eve gelince pijamalı, pufi terlikli bir kadın görüyorum” diyor. Ama gerçek olan bu, yapacak bir şey yok. Çocukluktan beri böyleyim.
Neden?
– Babasız büyümüş bir kız olarak bu, savunma mekanizması gibi gelişti sanırım. Aman kimse bana tehlike arz etmesin, ortamlara erkekçe, kanka gibi gireyim diyerek kendime bir duvar ördüm. Sonra da bunu sevdim. Şimdi bazı rollerde feminen olmam gerekiyor. Bu birçok kadın için kolayken, ben işin o tarafını çözmeye çalışıyorum.
Tek çocuk musunuz?
– Bir abim var. Onunla birlikte, mahallelerde erkek gibi büyüdüm.
Zor muydu hayat?
– Evet ama birinin elimden tutmasına gerek olmadan ve kimseye de el uzatmadan yetiştim. Antalya’da Elmalı kasabasında doğdum. Annem çalışıyordu, bize anneannem ve dedem baktı. Üniversiteyi kazandığımda kasabadan ayrıldım. İzmir’e gittim ve arkeoloji okudum. O sırada Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda tiyatroya başladım.
Üniversitede okurken bir yetenek yarışmasına katılıp İstanbul’a geliyorsunuz…
– O dönem İzmir’de yaşıyordum. Tiyatrodaki arkadaşlarımızla geyik olsun, en fazla İstanbul’da biraz takılmış oluruz diyerek başvurduk.
İstanbul korkutucu muydu?
– Buradaki amacı ve yaşamı anlamak çok zordu. İnsanlar sürekli nereye koşturuyor diye düşünüyordum. Ama ben de bir süre sonra nereye koştuğunu bilmeden koşan biri oldum.
Allahım, bu nasıl bir sistem!
Yarışmayı kazandığınızda bu kadarını bekliyor muydunuz?
– Hayır. Hatta yarışmadan sonra ilk oyunculuk denememle birlikte bu işi yapamayacağıma karar vermiştim.
Neden?
– ‘Muhteşem Yüzyıl’a figürasyon olarak girmiştim. Kalabalık ve çok profesyonel bir işti. “Allahım, bu nasıl bir sistem! Sanırım bunun içinde var olamayacağım, İzmir’e döneyim” dedim. Çevrem ve ailem devam etmem konusunda ikna etti. Yine de bir seneden uzun süre çalışamadım. Sonra küçük küçük ilerledim. Ben bir projeyle ünlü olmadım. Bundan da memnunum. Her şey yavaş yavaş gelişti. Bazı arkadaşlarımız bir projeyle çok ünlü oluyor ve onlara yolda öğrenme şansı verilmiyor. Oysa bu işte yetenek kadar pratik de gerekli.
Şartlar ve hayat beni casus yapıyor
‘Çiçero’, 1940’larda geçiyor. Siz de Alman bir casusu canlandırıyorsunuz…
– Ben casus değilim. Şartlar ve hayat beni casus yapıyor.
Nasıl? Karakteri biraz anlatır mısınız?
– İkinci Dünya Savaşı döneminde, Almanların sadece Yahudilere değil, kendi ırklarına da uyguladıkları ‘T4’ isimli bir yasa var. Engelli ya da down sendromlu çocukları ortadan kaldırıp ari ırkı yaratmak istiyorlar. Canlandırdığım Cornelia Kapp, Hitler’in yardımcısının yanında çalışıyor. Ve down sendromlu bir çocuğu var. Tacizden âşık olduğu adam ve çocuğu için verdiği mücadeleye kadar bir kadının yaşadığı birçok şeyi bir arada göreceğiz.
Almanca biliyor muydunuz?
– Hayır. Önce aksanım olsun istedik. Sonra vazgeçtik. Okuma provaları başladı ve yeniden aksan olmasına karar verildi. Alman arkadaşlarımdan yardım istedim ama Almancılarla gerçek Almanların aksanları farklı. Bir gece bir anda Meryem Uzerli ve Wilma Elles’in röportajlarını, dizilerini izlemeye karar verdim. Nelere vurgu yaptıklarına bakıp en minimal haliyle çıkarmaya çalıştım.
İlk kez bir dönem işindesiniz…
– Evet, istiyordum ama. Bu iş geldiği zaman şartları ne olursa olsun içinde olmak istedim. Her zaman karşıma çıkamayacak kadar iyi bir senaryosu vardı. Serdar Akar ve Erdal Beşikçioğlu’yla çalışma fikri de inanılmazdı. Başta yapabilir miyim diye düşündüm ama onlardan çok şey öğrendim.
Bir yandan da yeni diziniz ‘Kuzgun’un çekimleri için Ürgüp’tesiniz. O nasıl bir rol?
– Çok yakın çalışan iki polis var. Zorunluluklardan dolayı biri diğerine ihanet ediyor. Birinin ailesinin hayatı mahvoluyor, diğeri karanlık ama varlıklı tarafa geçiyor. Ben karanlık tarafın kızı, Barış da (Arduç) ailesi ve hayatı mahvolan taraftaki çocuk. Yollarımız seneler sonra kesişiyor.
Eşim kıskanç ve maço değil
En popüler döneminizde reklamcı Emre Yetkin’le evlendiniz. Doğru karar mı?
– Zaten üç yıldır birlikteydik, birbirimize çok âşıktık. Beklemenin anlamı yoktu.
Neler değişti hayatta?
– Aşkımızda, saygımızda değişen bir şey yok. Hoş, zeki, eğlenceli bir adam. Âşığım. Ayrıca bana sürekli yeni şeyler öğretiyor. Dünyayı gezme tutkusu gibi…
Eşiniz bir süredir menajeriniz. İşteki fikir ayrılığı ilişkinizi zedelemez mi?
– Deneme sürecindeyiz. Zaten sektörü ve çalışma şeklini bilen biri. Baktık ki evliliğe en ufak bir zarar gelecek, bu yoldan döneriz.
Bir proje geldi, sevişme sahnesi var. Eşiniz menajeriniz olarak karışır mı?
– Asla. Eşim olarak da karışmazdı, zaten öyle olduğu için evlendik. Kıskanç ve maço değildir. Mesleğimin şartlarını ve nasıl biriyle birlikte olduğunu iyi biliyor.
Entel sohbetlerden çok, insancıl sohbetlerde iyiyim
Star olmanın gerektirdiği sansasyonel şeyler sizde yok. Bir strateji mi bu?
– Dışarıdan biraz sıkıcı görünebilirim!
Sıkıcı mısınız?
– Aslında çok eğlenceliyim. Kendi içimde çılgınlıklarım var. Ama aklımın çalışma şekli sansasyona uygun değil. Zaten hiç uçlarda olmadım. Yaşam şartlarımdan dolayı hep anne gibi, kontrolcü biriydim.
Sizin için yorumlarda hep “Asla kötülük düşünmez, saf, naif” diyorlar…
– Saf biri değilim. Sarı bir damarım var. Alanıma fazla müdahale edilirse pençelerimi çıkarabilirim.
Defolarınız?
– Çok entelektüel biri değilim. Daha çok okuyup araştıran biri olmak isterim. Ama üşeniyorum (gülüyor). Bazı şeyleri araştırıyorum, izliyorum ama hafızamdan gidiyor. Entel sohbetlerde her zaman var olamayabiliyorum. Daha çok insancıl sohbetlerde iyiyim. IQ’mdansa EQ’m (duygusal zekâ) daha baskın.