Geçtiğimiz aylarda baba olan Burak Yamantürk yeni bir röportaj verdi. Çok özel açıklamalarda bulunan Burak Yamantürk’ten samimi açıklamalar geldi;
* İzmitli olduğunu biliyorum… Ama hakkında çok detaylı bilgi yok. Geçmişten başlasak…
Kiraz bağlarımız vardı. Bütün sülale kiraz toplardık. Akşama kadar… Sonra onları satardım. Bir de kocaman bir açık hava tiyatrosu vardı. Yazları hep oraya giderdik. Çocukluğum orada gösteriler izleyerek geçti. Hiç unutmam, ilk izlediğim Film ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’dı. Babam ve dedemle sandala biner, balığa çıkardık. Aklıma hep böyle keyifli şeyler geliyor.
Kısıtlandığımı hissettim
* Anne-baban ne iş yapıyordu?
Babam elektrik üzerine çalışıyordu. Emekli oldu ama şimdi bile evde tamir edilmesi gereken bir şey olduğunda o tamir eder.
Bir de çok güzel çizim yapar. Annem ev hanımıydı. Ablamı ve beni büyütürken bir taraftan da babaanneme ve anneanneme baktı. Bunları
yaparken bir gün bile of dediğini hatırlamıyorum.
* Sualtı teknolojileri okudun…
Evet. Deniz âşığı bir adamım, dalmayı da çok seviyorum. O yıllarda İzmit’ten İstanbul’a gitmek istiyordum. İstanbul Üniversitesi’nde o bölümü kazandım, zorluk derecesini hiç düşünmeden girdim. Kapkaranlık suyun içinde 20 kiloluk başlıklarla dalıyorsun ve kaynak yapıyorsun. Kar, kış demeden suyun altındasın. İki kere ölüm tehlikesi atlattım.
* Bitirdin mi okulu?
Bitirmek için bir dersim kalmıştı ki Mimar Sinan Üniversitesi’nin modern dans seçmelerine girdim.
* Dans eder miydin hep?
Bir akşam bir gösterinin afişini görüp gitmeye karar verdim, ‘Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın işiydi. O gösteriyi izlerken ‘Benim yapmak istediğim şey bu’ dedim. Sahnede olmak ve bedenimi kullanarak bir şeyler yapmak. Bir arkadaşım “Mimar Sinan’ın seçmelerine katılabilirsin” dedi ama sınavlara 15 gün vardı. Hemen bir atölyeye katıldım ve sonra sınava girdim.
* Bu kadar az sürede hazırlanıp ilk girişte kazandın mı?
Evet. Üç gün süren bir sınavdı. Etrafımda bir sürü insan, hayalini gerçekleştirmek için uzun zaman sınava hazırlanmış ve heyecan dorukta. “Ben yedi yıldır dans ediyorum, sen” diye sorduklarında “Bir aydır” dediğimde suratlarındaki ifadeyi hiç unutmuyorum. Hayat işte… Onlar elendi, ben kabul edildim.
* Oyunculuk nerede bu sırada?
Dans hayatım gibi bir şeydi ama biraz kısıtlandığımı hissettim. Çünkü Türkiye’de dans etmek biraz zor, istediğin her şeyi yapamıyorsun maalesef. Oyunculuğu da aslında küçüklükten beri istiyordum.
Her şey dansla bağlantılı
* Nasıl keşfedildin?
Eskişehir’de bir film çekiliyordu, ben de filmde dansçıydım. Vahide Gördüm oynuyordu. Gördüm’e “Ben oyunculuğu denemek istiyorum” dedim. “Neden olmasın, Aslan gibi çocuksun” dedi. Fatih Aksoy’u aradı. ‘Veda’ dizisini çekmeye başlıyorlarmış, Aksoy oyuncu arıyormuş, “Oyuncu arıyordun, buldun mu? Burak gelsin, bir gör” dedi. Benim hiç video kaydım falan yoktu. Görüşmeye gittim, kimseyi tanımıyordum. Ve başrolü aldım.
* Bayağı şanslıymışsın…
Evet (gülüyor).
* Dansla oyunculuk arasında bağ var mı?
Benim için hayatta her şeyle dans arasında bağ var. Oyunculuk yaparken beden kullanımını nasıl yapsam diye düşünmüyorum, onun üstüne ekstra çalışmıyorum, o zaten bende kayıtlı olan bir şey gibi. Daha esnek oluyorum.
* Piyasada pek çok oyuncu var… Senin farkın nedir?
Hepimiz birbirimizden farklıyız. Sektörde yapılan en büyük hatalardan biri oyuncuların projeye seçilirken oynayacakları karaktere uygun olup olmamalarına bakmak yerine başka kriterleri göz önünde bulundurmaları. Ben bir işe başlamadan evvel çok düşünürüm.
Sadece oynayacağım karakteri değil, senaryonun bütününü, yönetmenin kurmayı planladığı dünyayı, prodüksiyon şirketinin projeye uygun yaklaşımını… Sonuçta sen en iyi performansını da göstersen bu bir ekip işi…
Jön kriterlerine uyuyorum ama…
* Sen jön müsün?
Türkiye’de jön kriterlerine uyuyorum, o yüzden sürekli jön işleri geliyor ama aslında farklı işler de yapmak istiyorum. Ve gelen işleri ona göre değerlendirmeye çalışıyorum. Yeni platformların oluşması, hikâye yaratıcılarının cesaretine ortak olan yapımcılar ve farklıyı denemekten korkmayan yönetmenler en büyük umudum.
* Yeni işlerinden ilki bu hafta vizyona giren ‘Allah Yazdıysa Bozsun’ filmi. İkincisiyse ‘Aslında Özgürsün’ isimli dizi. Seni nasıl karakterlerde izleyeceğiz?
Filmde yıllarca yurtdışında yaşamış, ülke özlemiyle geri dönmüş bir adamı canlandırıyorum. Evlenmek üzere ama emin değil. Daha fazla detay vermeyeyim. Sürprizli bir film. ‘Aslında Özgürsün’de de yıllarca çok çalışmış ve ailesini mutlu etmek için güce tutunmuş ama bunu yaparken de iş hayatına dalmış, kariyerine odaklanmış, incelikleri unutmuş Erkan karakterini canlandırıyorum. Dizinin Duygu Asena’nın kitabından uyarlanması beni ayrıca motive etti.
* ‘Allah yazdıysa bozsun’ dediğin şeyler var mı?
Var tabii. Allah kimseyi kötü insanlarla karşılaştırmasın.
* Genelde yağız delikanlı, maço adamları canlandırıyorsun. Öyle bir tip misin?
Aslında değilim ama sanırım dışarıdan öyle görünüyorum. Bir de herkes beni mesafeli zannediyor. Herhalde bir duvarım var. Sonra ilk konuşmamızda “Aa ne kadar tatlısın” diyorlar. Oysa tatlı olacak bir şey de yapmıyorum (gülüyor).
* Kendin hakkında bilinmeyen bir şey söyler misin?
Tiklerim var. Bazen de artar. Mesela göz kırpmak gibi. Hatta Özge arada yakalar ve çok güleriz.
Kıyafetlere karşı her zaman bir zaafım vardı
* Hep yakışıklı mıydın?
Yakışıklılık herkese göre değişir, ben hep kendime bakmayı severdim. Kıyafetlere karşı her zaman bir zaafım vardı. Ortaokul, lise zamanları paramı biriktirir, araştırır ve sırf çizme almak için atlayıp İstanbul’a gelirdim.
* Çizme mi seviyorsun?
Evet, küçüklükten beri. Ortaokulda mesela domuz burun çizme hastasıydım. Dersler açısından kötü bir yıldı. Babam “Bu yaşta
ne yapacaksın bu çizmeyi! Sen teşekkür belgesi getir, hemen alacağım” dedi. Sırf çizme için öyle çok çalıştım ki takdir aldım…
* Baba olmak seksapelden bir şey kaybettiriyor mu sence?
Bence daha çekici oluyor. Bu biraz da insanın kendiyle alakalı; evlendik, çocuğumuz oldu, hadi salalım… Hayır. Ben sağlıklı besleniyorum, buna sporu ekliyorum ve çocuğumun babasının iyi gözükmesini istiyorum.
Bir bütün olduk, o benim her şeyim
* Özge Özpirinçci’yle yedi senedir birliktesiniz. Nasıl tanıştınız?
‘Tatar Ramazan’ dizisinin setinde tanıştık, ikinci sezon Özge benim partnerim olarak diziye girdi.
* İlk görüşte aşk mıydı?
İlk görüşte engel olunamaz bir şey oldu aramızda.
* Popüler olduğun dönemde evlendin. Hiç tereddüt ettin mi hayran kaybederim diye?
Hiç. Çünkü hayatımdaki en önemli insan Özge. Evlenmeden önce de öyleydi, o benim ailem. Bundan vazgeçmeyi de hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçirmedim.
* Evlendiniz, bir de çocuğunuz oldu. Hayatınızda neler değişti?
Zaten aşk şekil değiştirmezse hayatına da ilişkine de devam edemezsin. Çünkü ilk zamanlar bulutların üstündesin, hiçbir şey düşünmüyorsun ve bir süre böyle gidiyor. Sonra başka bir bağ oluşmaya başlıyor, daha güçlü bir bağ. Evlilik hayatımızda hiçbir şey değiştirmedi, zaten neredeyse ilişkimizin başından beri aynı evde yaşıyoruz. Fikren de evli gibiydik, sadece imzamız yoktu. Çocuk olacağı zaman devletin bizim ilişkimizi meşru kılmasının gerekliliklerini göz önünde bulundurarak
“E, o zaman evlenelim” dedik.
* Özge’ye olan aşkını nasıl anlatırsın?
Biz Özge’yle bir bütün olduk, o benim her şeyim. Onun mutlu olduğunu görünce ben ondan daha da çok mutlu oluyorum.
* İki oyuncu olmanın hayata etkisi ne?
Avantajı çok. Bir işe tek başıma karar vermiyorum, onun fikirlerini de alıyorum. İki akıl oluyor.
Bir de bir oyuncunun başka meslekten biriyle beraber olması bana zor geliyor. Çünkü başkası durumu çok anlayamayabilir. Uzun set saatleri, stresi…
Özge kıskanç değildir ama ben kıskanırım
* Kıskanç mısın?
Özge değildir ama ben kıskanırım.
* Sevişme sahneleri varsa karışır mısın?
Yok, işinde hiçbir şeye karışmam. İşinde istediği her şeyi kendi kararıyla yapar, ona karışmak haddim değil.
* Mercan 5 aylık. İsmi Üzüm olacak denmişti. Mercan’a nasıl karar verdiniz?
Özge’nin kafasında hep Üzüm ismi vardı. Ama birkaç alternatif daha çıkardık. Denizle alakalı bir isim istiyordum. Bebek doğdu, nüfusa yazana kadar bekledik ve Mercan’ı seçtik.
* Mercan hayatında neleri değiştirdi?
Birçok şeyi değiştirdi. Şu an her şey onun mutluluğu için. Ondan başka bir şey düşünmüyoruz. İlk zamanlarda biraz bocalıyorsun…
* Bebek olduktan sonra libido düşüyor mu?
Libido düşmüyor ama geceler ve gündüzler çocukla geçtiği için zamanlamalar değişiyor.
* Yeni işin ‘Aslında Özgürsün’ bir kadın hikâyesi. Sen de bir kız babası olarak kadına şiddet haberlerini gördüğünde ne hissediyorsun?
Çok kaygılı bir adamım. Kız çocuğun olunca daha fazla kaygılanıyorsun. Bu durum Türkiye’de kanayan bir yara. Önüne geçmek için kesin ve katı cezaların olması gerektiğini düşünüyorum. İngiltere’de kadın gece parkta yürürken birisi korkutuyor ve yargıç o korkutan kişiye yedi yıl hapis veriyor. Bizim de öyle cezalar ya da başka türlü yaptırımlar uygulamamız lazım ki caydırıcı olsun. Bu tip insanların hastalıklı olduğunu düşünüyorum ve tedavi edilmeliler.