Ardahan’ın Göle İlçesi’nde 1977 yılında doğan Erbakan Malkoç’un, çocukluğundaki en büyük hayali tamirhanede çıraklık yaparak otomobillere dokunabilmek ve meslek sahibi olup ailesine para götürmekti. Şimdi o, krallara, ünlü siyaset adamlarına, işadamlarına, futbolcu ve sanatçılara özel araba tasarlıyor. İlkokul mezunu olan Malkoç’un zor koşullardan ve yaşadığı olumsuzluklardan sıyrılıp zirveye yükselişi ise herkese örnek oluyor.
Haber: İrem Arabacılar
Doğu’nun zorlu yaşam koşullarında, 11 çocuklu bir ailede gözlerini dünyaya açan Erbakan Malkoç, hem yoklukla hem de hayatın getirdiği zorluklarla karşılaşıyor. Doğduğu topraklardan ve ailesinin durumundan kaynaklı tüm bu olumsuzlukların yanı sıra ilkokulu bitirdiğinde hem annesini hem de babasını kaybetmesi ise Malkoç’un hayatında bir dönüm noktası oluyor. Ancak o, şartlar ne kadar zor olsa da yılmıyor ve hayal ettiklerinin peşinden koşuyor. Çırak olarak başladığı otomotiv sektöründe dünya çapında aranan bir isim oluyor.
Yaşıtlarından kendisi de yaşadıkları da farklıydı.
Henüz ilkokuldayken ezberleri bozan Erbakan Malkoç, o yıllarda yaşadıklarını şöyle dile getiriyor: “Ben daha birinci sınıftayken öğretmenlerim beni dördüncü sınıflarla derse sokardı. İkinci sınıfa geldiğimde öğretmenlerim babama baskı yaptılar ve benim ikinci sınıflarla okumamam gerektiğini, Milli Eğitimin düzenlediği sınavlara girerek sınıf atlamam gerektiğini söylediler. Babam istemese de sınavlara girdim. Sınavı kazandım, henüz ikinci sınıftayken; beşinci sınıftan devam etmem gerekiyordu. Babam buna müsaade etmeyeceğini belirtince tekrar Milli Eğitimin sınavlarına girdim ve dördüncü sınıftan devam ettim.” İlkokulu bitirdikten sonra annesini, iki ay sonra da babasını kaybeden Malkoç, Ardahan’da yalnız duramıyor ve İstanbul’a abisinin yanına gidiyor.
Olanaksızlıklardan yükselişe ilk adım
İstanbul’a gidişiyle hayatı değişen Malkoç otomotiv sektörüne ilk adım atışını şu sözlerle anlatıyor: “Köy çocuğuyum, şehir hayatına dair hiçbir şeyi bilmiyorum. Ancak yine de her şeyin farkındaydım. Yokluk insanı çok çabuk olgunlaştırıyor. İstanbul’a geldiğimde inanılmaz bir yokluk ve sıkıntı yaşadım, alışık olmadığım ve bana farklı gelen bir hayatın içinde buldum kendimi. Ağabeyim bana, ne yapmak istediğimi sordu. Arabalara karşı inanılmaz bir merakım vardı. Memlekette de arabalar görünce tüylerim diken diken oluyordu. Nasıl gidiyorlar? Nasıl karşıdan karşıya geçiyorlar? Nasıl kaza yapmadan ilerleyebiliyorlar? İtiş güçleri nasıl oluyor? Bu merak, yenemediğim, üstesinden gelemediğim, rüyalarıma giren bir şey olmuştu. Bunları hesaba katarak, düşünmeden tamirci çırağı olmak istiyorum dedim.” Tamirci çırağı olarak girdiği atölyede sürekli ustalarından dayak yediğini belerten Malkoç “Onlar olmasa ben şuan ki ben olamazdım.” diyor.
Kardeşlerine yardımcı olmak için çıktığı yol
Çırak, kalfa ve zamanla usta olup para kazanmayı, kardeşlerine yardımcı olmayı küçük yaşlarda kendine amaç edinen Malkoç: “Aileme destek olmak istiyordum. Birçok sıkıntımız vardı fakat parasızlık bize çok zor zamanlar geçirtti. Bir gün tamirhanede ustam öğle yemeğine sandviç verdi. Daha önce hiç tadını bilmediğim bir yiyecek. Hemen köşeye koydum, ustam yedin mi diye sorduğundaysa hızlı yedim demiştim. Aslında onu kardeşime götürecektim, benim kardeşlerim orda açken, böyle yiyeceklerin tadını bilmezken benim boğazımdan da geçmezdi. Bizde ağabeylik babalıktır, ben bir şey yiyorsam kardeşlerim de yemeli. Bizde aile bağları çok kuvvetlidir.” Başından geçenleri bu sözlerle anlatarak şunu ekliyor: “Ben bu bağı sadece aile içerisinde kısıtlamamaktan yanayım komşularımızla arkadaşlarımızla, ülke içinde birbirimizle pekiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
Ezber bozan adam: ‘Erbakan Malkoç’
Araçlarda dikiz aynası dahi olmadığı zamanlarda çıraklığa başlayan ve o zamanda ezberleri bozan Malkoç, yıllar önce otomobillerde aynaya ihtiyaç olabileceğini söylediğinde ustalarından dayak yiyor. Ustaları çalışırken işten kaçan Malkoç o sıralarda arabaların altına yatar ve düşünür, kafasında bir şeyler tasarlar. Erbakan Malkoç o zamanları şöyle aktarıyor: “Ustalarım vida sıkarken ben camlara otomatik silecek yaparken buldum kendimi. 54 röleyi birbirine bağlayarak cıvadan alarm yaptım. Sabah teyp taktırıyor adam ertesi güne geri çalınıyordu. Buna bir önlem olması gerekiyordu, ihtiyaç vardı.” Ustalarından sürekli dayak yediğinden dolayı, çocukluk haliyle onları dövmek için tekvandoya gider. Başarıları da beraberinde getirir. Türkiye çapında ve İstanbul’da defalarca şampiyon olur. Ancak Malkoç tekvandoya devam etmiyor. Bunu o zamanlar hocasına da söylediği şu sözlerle açıklıyor: “İki tavşan kovalayan hiçbir zaman ikisini de yakalamaz. Benim tavşanım işimdi.”
Kendisine arabalarını bırakan müşteriler bir sonraki gelişlerinde arabalarını tanımıyorlar. Bu değişimden memnun olan ancak daha fazlasını yapmak isteyen Malkoç’u bir Ferrari’nin, Porsche’nin, Mercedes’in üzerinde yapmış olduğu değişiklikler zamanla tatmin etmez. Kişiye özel otomobil üretmeye başlar. Fabrikaların üretemeyeceği, akıllara gelmeyen ve şahsa özel olan bir şey ortaya koyma çabası Malkoç’u bugünlere getirir.
Yıllar önce Malkoç’u Almanya’da standından atan adamlar bugün arabalarını yolluyor ve kendisinden bir otomobil alabilmek için 5 ay bekliyorlar. Müşterilerine otomobilde 196 noktayı bir cep telefonuyla takip edebilecekleri hizmet sunuyor. Bunların Türkiye’de yapıldığını belirten Malkoç: “Ülkemizle, kendimizle gurur duymalıyız” diyor.