“Üç Kuruş” dizisindeki performansıyla dikkatleri üzerine çeken genç oyuncu Alişan Uğur’dan samimi açıklamalar geldi. İşte Alişan Uğur’un o açıklamaları;
‘Üç Kuruş’tan gelen teklifi kabul etmendeki önemli ana unsurlar nelerdi?
Konyalı karakterinin audition sahnelerini ilk okuduğumda çok heyecanlanmıştım. İlk görüşte aşk diyebilirim. (Gülüyor) Karakterin dili o kadar güzel ve detaylı yazılmıştı ki sevmemek mümkün değildi. Daha sonra dizinin hikayesini öğrendiğimde heyecanım daha da arttı. Konusunu çok renkli ve sürükleyici buldum. İlk dizimde, Türkiye’nin en ciddi yapım şirketlerinden Ay Yapım’la çalışmak da şüphesiz büyük bir şanstı benim için.
Birbirinden deneyimli usta oyuncular ile aynı seti paylaşıyorsun. Bu yapım nasıl bir öğreti bırakıyor sende?
Gerçekten paha biçilemez bir deneyim. Tüm ekibin profesyonelliği ve sıcak kanlılığı sayesinde çok çabuk adapte oldum. İlk dizi projemde bu denli renkli ve güçlü bir ekiple olmak adeta yeni bir okul oldu benim için.
Teknolojiyle aram ‘Konyalı’ kadar absürt derecede iyi olmasa da çocukluğumdan beri bilgisayarlarla haşır neşir olmuşumdur. Ailemin ve yakın çevremin elektronik cihazlarıyla ilgili bir sorunu olursa önce benden yardım isterler. En yeni cihazları ve teknoloji dünyasındaki gelişmeleri yakından takip ederim. Konyalı’nın da benim gibi hislerini, düşüncelerini içinde tutma huyu var. Ben eskiye nazaran daha rahatım şimdi ama Konyalı ne olur bilemiyorum.
Bitcoin tarzı kripto paralar ve dijital dünyada yaşanan NFT tarzı yenilikleri takip etmeme rağmen, konuyu Konyalı kadar iyi anlayabilmeyi isterdim. Ne kadar kafa yorsam da anlayamıyorum durumu bir türlü. (Gülüyor)
Bu karakterin sana öğrettiği veya anlamlandırdığı bir şey oldu mu?
‘Konyalı’nın gençliğinde yaptığı büyük hatalar, ailesiyle arasının açılmasına ve kimsesiz kalmasına neden olmuş. Ta ki nezarethanede ‘Kartal’la tanışana kadar. Kartal evinin kapılarını açtıktan sonra hayatı değişmiş ‘Konyalı’nın, ikinci bir ailesi olmuş. Ama kendi ailesinin özlemini ve pişmanlığını hala hayatının merkezinde hissettiği için tüm sevimli, sakin görüntüsüne rağmen mutsuz. Bu denli yalnız bir karakteri oynamak, ailenin önemini pekiştirdi, şükür duygusu geliştirdi bende…Ne kadar aile içinde tartışma olsa da, birbirimizi üzsek de fark etmez, aile bağlarını güçlü tutmak önemlidir.
Bildim bileli, bebekliğimden beri oyunculuğa ilgim vardı. Küçükken televizyonun önüne geçip çıkan reklamları taklit ederdim, filmlerden sahneler oynardım. İlk oyunculuk deneyimimi ise ilkokul 5. sınıfta yaşamıştım. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar kitabını oyun haline çevirip sene sonunda oynamıştık. O yaşta oyunculuğun yaşattığı hissi hala net hatırlıyorum, gönlümde yer etmişti. İki sene sonra annemin desteğiyle Londra’ya Arts Educational Schools London’da audition’a girdim ve kazandım. O andan sonra konservatuvar oyuncuk eğitimim resmen başlamış oldu.
Müziğin oyunculukla büyük ilgisi olduğunu düşünürüm. Oynadığım karakterleri daha iyi tanıyabilmek ve onların dünyasına girebilmek için onların dinlediğini düşündüğüm şarkılardan bir playlist oluştururum. Bu yöntem konservatuvarda öğrendiğim kişiselleştirme tekniklerinden biridir ve oynadığım karakterlerde çok yararını gördüm. ‘Konyalı’ için de özellikle 1990’ların grunge gruplarını çok dinledim, Nirvana, Pearl Jam ve Soundgarden gibi.
Boş zamanlarımda müzik yapmayı, piyano çalışmayı ve şarkı söylemeyi çok severim. Kendi yaptığım bestelerimi ‘Shan Ali’ adı altında çıkarıyorum, şarkılarımı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz. (Reklamı da yaptık) (gülüyor) Kulağa ilk duyuşta melodik gelmeyen seslerden beste yapmayı da çok eğlenceli buluyorum; çay karıştırma sesi, bir kokoreççinin bıçağıyla eti kesme sesi gibi. Diziden dolayı pek vaktim olmadı ama bu yaptığım minik bestelere odamda klipler çekip Instagram hesabımda paylaşıyorum. Uzun yıllar Londra’da yaşadığım için Türkçe’m birazcık da olsa geriledi, o yüzden diksiyon egzersizleri de yapmayı ihmal etmiyorum. Bunların dışında zamanımı film ve dizi izleyerek, bilgisayar oyunu oynayarak, ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirerek değerlendiriyorum.
Bugüne kadar yaptığın en büyük çılgınlığın ne?
Küçük yaşta konservatuvar sınavını kazanıp annemle birlikte 14 yaşında Londra’ya taşınmak. İlk dönemler adaptasyon açısından çok zor geçmişti; tamamen apayrı bir kültür, farklı insanlar, başka yemekler, yeni bir dil, bambaşka bir eğitim biçimi, anlayacağınız her şey farklıydı. Tabi zamanla annemin de desteğiyle alıştım hepsine, ama alışma dönemi epey bir zorlu geçmişti.
Oyunculukla ilgili çalışmalarımın yanı sıra piyano, aranjörlük ve kompozisyon tekniklerimi geliştirmeye devam etmek istiyorum. İkisinden de çok haz alıyorum ve ikisini de meslek olarak yapabildiğim içim kendimi çok şanslı hissediyorum. Hayallerim olarak yurt dışında da oyunculuk ve müzik yaparak ülkemi en iyi şekilde temsil etmek isterim.