Geçirdiği kazadan sonra ilk kez röportaj veren ünlü oyuncu Belçim Bilgin “Aşk özgürleştir, esaret köleleştirir” sözleriyle gündeme damgasını vurdu. İşte ünlü oyuncunun Hakan Gence ile yaptığı röportajı;
*Nisanda geçirdiğin trafik kazasıyla başlayalım…
1995’te de bir Trafik kazası geçirmiştim ve yine belim zarar görmüştü. Bu sefer 17 Nisan’da oldu. Paskalya, Ramazan Bayramı, Hıdırellez… Hepsinin denk geldiği, enerjinin yüksek olduğu dönemde… Bence o dönem zorlukları göğüslemek için güçlendiğimiz birkaç gündü. Belki ben bu enerjiyi çok somut yaşadım ama her birimizin hayatına çok büyük dönüşümler getirdiğine inanıyorum. Neyse Kapadokya’dan Kayseri havaalanına giderken oldu. Kapadokya’da olmam da ilginçti.
*Neden?
Çünkü Kapadokya çok sihirli bir yer. İnsanın evrimleşme hikâyesinde onca uygarlığa yuva olmuş bir tarih! İlk insan olma haline bir yolculuk gibi… İşte ben de dolunaya denk birkaç sihirli Kapadokya günü ertesi yaşadım kazayı.
*Peki o güne gidersek…
Bir minibüsle Kayseri Havalimanı’na giderken bir tümseğe geldik. Önemli bir parantez, bu tür özel minibüslerin insan sağlığı için çok uygun şekilde tasarlanmadığına inanıyorum. Ben her türlü araçta emniyet kemerine çok dikkat ederim ancak o an emniyet kemerim arka koltukta takılı değildi. Aslında çok büyük olmayan bir kazaydı. Hız tümseğinden geçerken araç yerden yükselip geri kondu. Bir anda araçtaki her şeyin havaya uçtuğu şiddette bir sarsıntı yaşadık. Önce kafam arabanın tavanına çarptı, sonra kalçamın üzerine düştüm. Bütün kemiklerimin birbirine girdiğini hissettim. Normal bir acı değildi. Bu olay olduğunda da ruh rehberlerimden biriyle telefondaydım, onun sesi bana güç verdi.
Pandemiden beri hayat eve sığar mı diye tartışırken ben üç aydır hayatı yatağıma sığdırıyorum.
*Kimdi o ruh rehberin?
Monica Bellucci… Oyunu için Türkiye’ye gelmişti. Zaten İstanbul’a dönüş sebebim oydu. Telefonda neler yapacağımızı planlıyorduk. O da telefonun öbür tarafında çığlık çığlığa kaldı. Canlı canlı yaşadı. Kendimle birlikte onu da sakinleştirmem gerekti. Ama varlığı güç verdi.
*Ne yaptın sonra?
Havalimanına gittik elimde valizlerle tek başımaydım, ağlıyordum, duramıyordum, kâbus gibiydi. Sağ olsun THY çalışanları bana destek oldu. Tekerlekli sandalye geldi. Tek başıma yolculuk yaptım, hiç durmayan bir kemik acısıyla ağlaya ağlaya. O acıyı tarif edeceğim kelime yok. Ama İstanbul’a varmak zorundaydım. İnince hemen, hastaneye gittim. Çatlak dediler, korse taktılar ve beni gönderdiler. Aradan iki hafta geçti ama öyle hızlı değil, kanırta kanırta. Bir yandan fizyolojik, psikolojik destekler alıyordum ama işe yaramıyordu. Sonra doktorlar morfin alabileceğimi söyledi ama yeni Afife Jale’nin hayatını okumuştum, kullanmak istemedim.
*Neden?
Dindiremediği baş ağrılarına çözümü morfinle bulmuş ve zaten oldukça şanssız ilerleyen hikâyesini dönüştürme şansını hepten kaybetmişti. Cesur, yetenekli bir kadın oyuncuyken Müslüman olduğu için sahneye çıkamaması nedeniyle başlamıştı o bitmeyen baş ağrıları muhtemelen. Henüz Afife Jale’nin gölgesi üstümdeyken morfine evet diyemezdim. “3.5 hafta sonra iyi olacaksın” demişlerdi ama ambulansla hastaneye gittik MR için, en alttaki omurgada (L1 kemiği) kırık çıktı. Ayak parmağımı, el parmağımı bile hareket ettirdiğimde acıyordu. Minimum ağrı kesiciyle süreci götürdüm.
*Seni iyi gördüm, korse ne kadar daha seninle olacak?
Ekime kadar yatman gerek dediler, omurda hiçbir çökme olmaması lazım. Pandemiden beri hayat
eve sığar mı diye tartışırken ben aslında son üç aydır hayatı yatağıma sığdırıyorum.
*Nasıl geçti zaman?
Her gün bir kısım kendime acıyarak, ağlayarak, sonra derslerim nedir acaba diye düşünerek. Bu hayatta kendi seçimimle yarattığımız ailem, kız kardeşlerim; kardeşim, oğlum, ailem, dostlarım beni yalnız bırakmadılar. Şarkılar eşlik etti nerdeyse her an. Kitaplar tuttu ellerimden okuyabilecek duruma geldiğimde. Her gün yatağımın karşısındaki camdan hayata baktım. Aynı cam, aynı gökyüzü. Engelli insanlarımızı çok düşündüm sonra. Onlar için ne kadar kapsayıcı projeler geliştirebildiğimizi! Aslına bakarsan bir sürü açıdan başka biri gibi hissediyorum.
Güzelliklere kucak açtım
*Bu yaşadıkların sende neleri değiştirdi?
Bir kere daha yaşama hakkımızın biricikliğine erdim. Gerçekten sadeleşmenin, hafiflerken genişlemenin anlamını düşündüm. Tüketim çağının tükendiği bu günlerde sürdürülebilir adımlarımı somutlaştırdım kendim için. Bir kez daha değerimizin başkaları tarafından asla belirlenemeyeceğine aydım. Geçtiğim yolun bana yüklediği ağırlıklardan arınmaya niyet edip güzelliklerine kucak açtım. Acı yüzünden her şeyden, herkesten gidesim olduğu bir yerde adımın bile ötesinde kim olduğuma kafa yormaya başladım. Adımı artık bir mahlasla kullanmaya karar verdim.
*A aa! O nereden çıktı?
Bize doğduğumuzdan itibaren dayatılan kurallar, normlar, içine doğduğumuz etiketlerin ötesinde, hakikatte kim olduğumu merak ediyorum ve ismin bu listenin başında geldiğini fark ettim. İsmimin ötesinde kimim? Bu arada ismimi çok seviyorum, onunla ilgili değil mevzu.
*Ne olarak değişecek ismin?
Tam değiştirme sayılmaz, kısaltma gibi. ‘Be’ (gülüyor). İngilizcede ‘olmak’ anlamında.
*Şimdiki planların neler?
Oğlumla bir maceraya çıkmak istiyorum. Bir süre yurtdışı belki. Murat Özsoy’la birlikte hikâyesini yazdığımız, onun özgün kalemiyle senaryolaştırılan mini dizi projemiz ‘Bulut’ için çalışacağım. Ayrıca 2018’den bu yana hazırlandığımız, sevgili Yeşim Özsoy’un enfes kalemiyle vücut bulan ‘Şahmaran’ projemiz var. Pandemi öncesinin dünyasından bugünleri hissederek ortaya çıkmış zamansız bir metin. ‘Şahmaran’ bir yıldır çok gündemde. Bu da 2018’den beri ne kadar doğru bir enerjiyi takip ettiğimizi bize gösterdi. Etkileşimli bir sahne performansı hayal etmiştik, şimdi onu gerçekleştirmek, belki de başka bir dilde oyunu sahnelemek için gayret edeceğim. Yani bir süreliğine yurtdışına gidip projelerimi geliştirmek için çalışacağım.
Bir süre kimseyi görmek istemedim
*Kanada’ya gideceksin, değil mi? Sevgilin Alfredo Di Blasio’nun yanına gidiyorsun.
Aslında Kanada ve Amerika. Evet, onunla da buluşacağız. E bize de yazık değil mi Hakan (gülüyor)!
*Tabii zaten mesafe uzun, önce pandemi, ardından belin kırıldı… Bunlar ilişkiyi nasıl etkiledi?
Aslında hayat bize bu ilişki modelini sürdürmenin pandemide pratiğini yaptırmıştı. Erkek arkadaşım dijital kavuşmalarla yanımda oldu. Psikolojim çok gelgitliydi. Garipti, zordu. Bir süre kimseyi görmek istemedim, telefonlara bakmadım. Kendime odaklanma ihtiyacı içindeydim.
*Temassız aşk mümkün müymüş?
Mümkün, hayatı uzaktan paylaşmaya özen gösterince, emek verince…
*Dört yıldır birliktesiniz mesafeler kıskançlık yaratmıyor mu?
Kıskançlık çoktan aştığımız bir şey. Mülkiyet duygusu üzerinden aşkı tanımlamadım zaten hiçbir zaman, öyle bir dengesizlik üzerinden kurmadım ilişkimi. Aşk özgürleştirir, esaret öldürür; hem aşkı, hem bireyi. Zaten özgür kaldığımız zaman, birbirimizi seçtiğimiz koşulda aşktan bahsedebiliriz ve biz hep birbirimizi seçtik!
Bilmem. Kendi yaşadığım evlilik deneyiminden yola çıkarak söylemiyorum asla ama evliliğin hantal bir kurum olduğunu, üstüne düşünülmezse tutsaklığa dönüşebileceğini düşünüyorum. Aile kurumu çok değerli ama aile kurumunu meşrulaştırmak için evlilik şart mı bilmiyorum? Evlilik değerli ama evliliği sürdürebilmek için; farkındalığı olanlar, birbirlerine ve ilişkiye saygı duyabilenler, gözleri dışarıda fıldır fıldır ihanet için volta atmadan sevgisini yüceltecek yüreği olanlar imza atsın.
*Rodin 12 yaşında. O yaş aldıkça onunla ilişkinizde neler değişti?
Olgun, tatlı, anlayışlı bir yere doğru gidiyoruz. Rodin birlikte zaman geçirmekten en zevk aldığım arkadaşıma dönüşüyor, umarım o da öyle düşünüyordur.
Çikolataları arife gecesi bitirdik
*Bayramlar sana ne ifade ediyor?
Sevgiyi, birliği, aile olmanın, birlikte anı biriktirmenin en lezzetli olduğu zamanları.
*Bu bayram için planın ne?
Ben yine evde yatıyor olacağım, evden telefonla ziyaretler yapacağım sevdiklerime. Bana gelenleri de sevgiyle karşılamaya hazırlanacağım.
*Unutulmaz bir bayram anın var mı?
Kalabalık bir ailede büyüyen şanslı bir çocuk olarak; dedem, anneannem, babaannem bayramları bütün ritüelleriyle yaşar, yaşatırlardı. Kuzenlerimle ilk hedefimiz harçlık sonra çikolataların yerini öğrenmek olurdu. Bir keresinde bütün çikolataları arife gecesi bitirmiştik. Ama hepsini yeniden paketledik. Ertesi gün bayram, annemler servis etmek için koydular ve bir baktılar hepsi boş.