Uzun bir süre sonra röportaj veren Ece Dizdar ve Selen Uçer’den samimi açıklamalar geldi. İşte ünlü oyuncuların o açıklamaları;
Belki de yaptığınız işlerden dolayı, dışarıdan soğuk duran bir havanız var…
Selen Uçer: Ne soğuğu ya! Hala aynı düşüncedeysen o zaman soyunuyorum bak, zira çok sıcak, tamam mı?
Ece Dizdar: Öyle durduğumu biliyorum ama gayet sinir uçları açıkta biriyim. Beni tanıyanlar her kadın gibi özdeğer meselesi ve onay kodlarıyla uğraşmış, yaralarını masanın üzerinde açık seçik yaşayan, hem bolca ağlayan hem gülmesini seven biri olduğumu bilir.
Ne zamandır tanışıyorsunuz?
Ece Dizdar: Birbirimizi 10 yıldır biliyoruzdur. Instagram’dan takipleşirdik. Ama hiç oturup kahve içmişliğimiz yoktu. Bu filmle arkadaşlığımız başladı.
Selen Uçer: Setin ilk günü, annemin hastalığının ilerlediği haberini aldım ve kaldırıma yıkıldım. Daha ilk sahnemizdi ve Ece beni oradan kaldırdı. Aşağıdaki balıkçıya götürdü. Konuştu, konuştu, kendime getirdi. Yeni tanışmıştık ama şimdi benim için Ece’nin yeri bambaşka.
İkinizi ilk kez bir araya getiren ve bugün MUBI’de izleyiciyle buluşan ‘Aşk, Büyü, vs.’ sizce ne anlatıyor?
Selen Uçer: Türkiye‘deki bir sürü tabuyu, sınıf farkını, hayal ettiklerinden farklı yaşanmış hayatları, yüzleşmeyi, karşılıklı söylenmemiş sözleri, var olma çabalarını anlatan bir ülke gerçeği filmi. Hayatın seni neyle yüzleştireceği hiç belli olmuyor, bu açıdan filmin duygusu herkese hitap ediyor.
Sizin içinizde kalan aşklarınız, söylenmemiş sözleriniz oldu mu hiç?
Selen Uçer: Yüzleşmeci büyümüş bir tipim. Ben sözümü söyleyeyim de ayrılacaksak ayrılalım diye düşünürüm. Söylenecek bir şeyim varsa söyler hatta gerekirse mail yazarak anlatırım. Sadece aşk falan değil, iş konusunda bile içimdekini söylerim. Mesela işe ilk başladığımda çalıştığım tiyatrolara falan mail yazardım.
Aşk sizce büyülü bir şey mi?
Selen Uçer: Aşk eğlenceli, hepimiz seviyoruz. Ama her yerde aşkı pompalıyoruz; hikayelerde, şarkılarda… Aşk abartılmış bir şey.
Ece Dizdar: Bütün o filmlerin, eserlerin pompaladığı aslında birkaç günlük bir kimya. İlişkilerde neşe, emek, şefkat, ilmek ilmek örülmüş sevgi yoksa o aşkın da hiçbir şeye yaramadığını görüyoruz.
O halde artık aşık olmuyor musunuz?
Selen Uçer: Jung “İki insanın karşılaşması eğer bir reaksiyon oluşturursa iki insanı da dönüştürür” diyor. Ben iki insanın birbiriyle karşılaşması ve dönüştürmesiyle ilgileniyorum. Aşkın birçok çeşidi var, sadece seksüel aşk yok. Hayatımıza girmiş bir insan, bir arkadaş, dost, canlı ya da aileye duyulan aşk… Aşk insanların birbirine bağlanma hali.
Ece Dizdar: Aşk diye tanımladığın, nefesinin kesilmesi ve hayatını yaşamaya devam edememekse eğer, öyle bir aşka inanmıyorum artık. Emek verdiğin şeyi seviyorsun, ben ona aşk diyorum.
Bu filmde iki kadının aşkını izliyoruz. Senaryo geldiğinde tereddüt ettiniz mi?
Ece Dizdar: Hiç etmedim, benim işim hikaye anlatmak. Bir aşk hikayesi anlatacağım, Ümit Ünal’dan şahane bir film gelmiş, Selen Uçer’le oynayacağım. E, Tayfur Aydın da yapımcı olarak dahil oldu, nesine tereddüt edeyim!
Selen Uçer: Tereddüdüm olmadı. Ümit benim kariyerim ve hayatım için özel biri. Ona, “Seni tanımadan sana aşıkmışım zaten” diyorum. Ümit Ünal’a aşığım çünkü çocukken herkes ‘Star Wars’ izlerken ben ‘Teyzem’i izlerdim. Ardından ‘Hayallerim Aşkım ve Sen’, ‘Milyarder’, ‘9’… Sonra tesadüfen bir kafede tanıştık. ‘Ara’ filminde ilk başrolümü verdi. Bu film için de “Bir şey yazdım, gel” dediğinde iki-üç gün senaryoyu okuyamadım, heyecanlandım. Okuyunca, 20 sene sonra bir yüzleşme ve karşılaşma hikayesi anlatması beni çok etkiledi. O dönem sekiz senelik ilişkim bitmişti. Hayatım farklılaşıyordu ve benim için yeni bir şeyin başlangıcı hissini yarattı.
Yakınlaşma sahneniz var, zor muydu?
Ece Dizdar: Oyuncu için o sahne bir koreografidir. Kiminle çekersen çek, çok bir farkı yoktur.
Filmde sınıfsal ve ilişkideki sosyokültürel farkları da görüyoruz. Sizin bu kavramlara bakışınız ne?
Ece Dizdar: İnsanlık var olduğundan beri yaşanan hiçbir şey sınıf bilincinden bağımsız yaşanmadı.
Selen Uçer: Bir arkadaşım bana “Senin sınıf bilincin yok” demişti. Gerçekten öyle. Ama bütün hikayeler zenginler, fakirler, bir hayata öykünme, sınıf atlama üzerine kuruludur. Bu tüm dünyanın en temel hikayesi.
Büyüye inanıyor musunuz?
Ece Dizdar: Adına büyü mü denir bilmiyorum ama bir insanın enerjisiyle başka bir insanın hayatında değişiklik yapabileceğine inanıyorum. “Büyü yaptırdı” olayının da gerçek olabileceğini düşünüyorum.
Selen Uçer: Büyü dediğin şey inanç. Bazı toplumlar işe odaklıdır, bizimki muhabbete odaklı. İşe değil, birbirine bakmak bizde daha çok vardır. Nazar da bu coğrafyada var. Evde hep nazar boncuğum vardır. Sete de ilk gün nazar boncuğu götürüp tüm ekibe dağıtmıştım.
Altın Portakal ve İstanbul Film Festivali’nden ödüller aldı filminiz. Sizin için ödüllü bir filmde mi yoksa yüksek gişeli bir filmde mi oynamak daha keyifli?
Ece Dizdar: İkisini de hayatında ayrı ayrı isteyebilirsin. Birini istiyorsun diye diğerini yok saymana gerek yok. Anlattığın hikayeden memnunsan ikisi de olur.
Selen Uçer: Ben ödüllü filmin çok gişe yapmasını isterim. Çünkü gerçeğin bozulmuş olduğu, hepimizin selfie’lerle delirmiş olduğu bir dünyada gerçek bir şeyler anlatıyorsan bunun daha fazla insana ulaşmasını istiyorsun.
Ece Dizdar: Evet ama yine de bir önermesi olmayan, soru sormayan işleri sinema ve tiyatroda yapmayı istemedim.
Kadın oyuncuların isminin başında genelde güzel, seksi gibi sıfatlar var. Güzelliğin bu kadar önemsenmesine ne diyorsunuz?
Ece Dizdar: Zayıf ve sadece güzellikleriyle ekranda olan oyuncuların dışındakilerin de artık başrol oynadıklarını görüyorsun. Bu algı kırılıyor.
Bu da tesadüf değil. Son birkaç yıldır kadın hareketinin giderek daha çok farkındalık sağlamasıyla ilgili. İnsanların kafası açıldı. Kanallar ve yapımcılar da şunu fark ediyorlar ki izleten şey iyi oyunculuk ve hikaye.
Bu arada güzellik algısına girmişken, Ece, sen bu film için saçlarını kısacık kestirmiştin. Bu değişimin televizyon işleri açısından seni baltalayan bir yanı oldu mu?
Ece Dizdar: Yönetmenimiz Ümit Ünal bu karakteri bu şekilde hayal etmişti. Bana Jean Seberg fotoğrafları gösterdi. Daha sonrasında oynayacağım rolleri etkileyeceğini düşünsem de yönetmenimin istediği bu transformasyonu reddetmeyi ve bu deneyimi yaşamamayı kendime yediremedim. Ben hep uzun, kabarık saçlarıyla bilinen bir oyuncuydum. Saçı yok etmek çok özgürleştirici. Ayrıca sonradan da çok beğendim ve cool buldum. Oynayacağım başka rolleri etkilemese seve seve öyle yaşamaya devam edebilirdim!
Ayrı ayrı projeleriniz de var… Neler gelecek kısa zaman içinde?
Ece Dizdar: Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Sahneler’ filmini tiyatroya uyarladık. Versus Tiyatro ile yapıyoruz. Kayhan Berkin yönetiyor ve başrolünü Öner Erkan’la paylaşacağız. Bir de ‘Yasak Elma’ kadrosuna dahil oldum. Seneye orada ortalığı karıştırmayı planlıyorum.
Selen sen de bir şarkı çıkardın. Nasıl oldu?
Selen Uçer: Hep şarkı söylemiş biriyim. Dört sene önce sevgilimle ayrıldık, annem hastalandı. O dönem stüdyoda ‘Gecenin Öteki Yüzü’ şarkısını kaydetmiştim. Geçen sene 15 Mart’ta annemi kaybettim. Annem benim için o şarkıyla bütünleşmişti. Bu sene korona olduğumda bir arkadaşım “Belki şimdi zamanı” dedi ve single olarak anneme ithafen Anneler Günü’nde çıkardık. O dönem kaydettiğim bir diğer şarkıyı da yaz aylarında çıkaracağım.
Filminizde de bir kadın hikayesi anlatılıyor. Bir oyuncu olarak mesleğinizde kadın olmayı siz nasıl anlatırsınız?
Ece Dizdar: Oyuncular Sendikası’nda Cinsiyet Eşitliği ve Tacizle Mücadele biriminden sorumluyum. Kadınlara yazılan hikaye, cinsiyet rolleri sıkıntılı. Eşit hak, eşit kaynak ve eşit fırsatta kararlıyız. Dönüşümün başladığına inanıyorum.
Selen Uçer: Oyunculuk bir meslektir, kadınlar da erkekler kadar aynı tür çabalarla bu işi yapar. Bunun anlaşılması zaman alıyor. Bir dönem ABD’de yaşadım. Döndükten sonra erkek ve kadınlarla aynı şekilde sohbet ediyordum. Ama bir erkekle konuşmak flört zannediliyordu. Benden çok büyük, yıllardır izlediğim biriyle de konuşmuştum. Sonra adam bana ilgi gösterdiğini ifade etti.
Peki şiddete maruz kaldınız mı?
Selen Uçer: Eskiden “Olur böyle şeyler, idare et” derken şimdi “Bana bunu yapamazsın” deme noktasına geldik. Değişim için birilerinin ses çıkarması lazım. Tabii benim de birkaç hikayem var.
Ece Dizdar: Bu sektörde bunu yaşamayan kadın yoktur. Ama kadın hareketinin yarattığı farkındalıkla yavaş yavaş düzeliyor. Erkekler de artık cinsiyetçi küfür etmemeyi ya da bir kadına cinsiyetini aşağılayacak şaka yapmamayı, kadınlar da “Benimle böyle konuşamazsın” demeyi öğreniyor.